بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

8:7

وَإِذْ يَعِدُكُمُ ٱللَّهُ إِحْدَى ٱلطَّآئِفَتَيْنِ أَنَّهَا لَكُمْ وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيْرَ ذَاتِ ٱلشَّوْكَةِ تَكُونُ لَكُمْ وَيُرِيدُ ٱللَّهُ أَن يُحِقَّ ٱلْحَقَّ بِكَلِمَٰتِهِۦ وَيَقْطَعَ دَابِرَ ٱلْكَٰفِرِينَ ﴿٧

Ve o vakit Allah, size iki taifenin birini va'dediyordu ki sizin olsun, siz, ise Arzu ediyordunuz ki şekvetsiz olan sizin olsun, halbuki Allah, kelimati ile hakkı ihkak etmek ve kâfîrlerin arkasını kesmek diliyordu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani Allah; iki taifeden birini size vaadediyordu. Siz ise, kuvvetli bulunmayanın sizin olmasını arzu ediyordunuz. Allah ta istiyordu ki; sözleriyle hakkı gerçekleştirsin ve kafirlerin kökünü kessin.

— İbni Kesir

Hani Allah size iki taifeden birini, o sizindir diye va’dediyordu. Siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı meydana çıkarmak ve kâfirlerin ardını kesmek istiyordu.

— Diyanet İşleri

Hani Allah size iki taaifeden birinin muhakkak sizin olduğunu va'dediyordu, siz ise kuvvetli ve silâhı bulunmayanın kendinizin olmasını arzu ediyordunuz. Allah da emirleriyle hakkı açığa vurmayı, kâfirlerin arkasını kesmeyi irâde buyuruyordu.

— Hasan Basri Çantay

Allah, iki gruptan birinin hakkından geleceğinizi vadettiği zaman, siz güçsüz olan grubun size düşmesini istediniz. Oysa Allah sözleri aracılığı ile gerçeği yüceltmeyi ve kâfirlerin kökünü kazımayı, soylarını kurutmayı istiyordu.

— Seyyid Kutub

8:8

لِيُحِقَّ ٱلْحَقَّ وَيُبْطِلَ ٱلْبَٰطِلَ وَلَوْ كَرِهَ ٱلْمُجْرِمُونَ ﴿٨

Ki hakkı hak tanıtsın ve bâtılı ibtal etsin, varsın mücrimler istemesin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ta ki suçlular istemese de, hakkı gerçekleştirsin ve batılı iptal etsin.

— İbni Kesir

Bu, suçlular hoşlanmasa da Allah’ın hakkı ortaya çıkarması ve batılı ortadan kaldırması içindi.

— Diyanet İşleri

Bunun hikmeti şu idi: (Allah) o günahkâr (müşrik) ler istemese de hak (olan müslümanlığ) ı pâydâr edecek, baatıl (olan şirk) i de ibtâl buyuracakdı.

— Hasan Basri Çantay

Amaç, mücrimlerin hoşuna gitmese de gerçeği yüceltmek ve batılı ortadan kaldırmaktı.

— Seyyid Kutub

8:9

إِذْ تَسْتَغِيثُونَ رَبَّكُمْ فَٱسْتَجَابَ لَكُمْ أَنِّى مُمِدُّكُم بِأَلْفٍ مِّنَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةِ مُرْدِفِينَ ﴿٩

O vakit siz, Rabbiniz’den istimdad ediyordunuz da size ben işte ardı ârdına bin melâike ile ımdad ediyorum diye icabet buyurmuştu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani siz, Rabbınızdan imdad istiyordunuz da: Birbiri ardında bin melekle size imdad ederim, diyerek duanıza icabet etmişti.

— İbni Kesir

Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, “Ben size ard arda bin melekle yardım ediyorum” diye cevap vermişti.

— Diyanet İşleri

Hani siz Rabbinizden imdâd istiyordunuz da O da: «Muhakkak ki ben size meleklerden birbiri ardınca bin (lercesi) ile imdâd ediciyim» diyerek duanızı kabul buyurmuşdu.

— Hasan Basri Çantay

Hani siz Rabbinizden yardım istediğinizde Allah bu çağrınıza 'Ben size ardarda gelecek bin kişilik bir melek ordusu ile yardım edeceğim' diye cevap verdi.

— Seyyid Kutub

وَمَا جَعَلَهُ ٱللَّهُ إِلَّا بُشْرَىٰ وَلِتَطْمَئِنَّ بِهِۦ قُلُوبُكُمْۚ وَمَا ٱلنَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِندِ ٱللَّهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ ﴿١٠

Ve bunu Allah size sırf bir müjde olsun ve bununla kalbleriniz itminan bulsun diye yapmıştı, yoksa nusrat Allah’ın kendindendir, hakikat Allah azîzdir hakîmdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah; bunu size sırf bir müjde olsun ve kalblerinizi yatışsın diye yapmıştır. Yardım; ancak Allah katındandır. Muhakkak ki Allah; Aziz'dir, Hakim' dir.

— İbni Kesir

Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa yardım ancak Allah katındandır. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

— Diyanet İşleri

Allah bunu (başka sebeble değil) ancak bir müjde (olsun), kalbleriniz o sayede oturaklaşsın diye yapmışdı. (Yoksa) Allahın katından başkasından hiç bir yardım yokdur. Şübhesiz ki Allah mutlak gaalibdir, yegâne hüküm ve hikmet saahibidir.

— Hasan Basri Çantay

Allah sadece müjde olsun ve kalpleriniz güven bulsun diye size bu yardımı yaptı. Zaten yardım, zafer doğrudan doğruya Allah katındandır. Hiç kuşkusuz Allah üstün iradeli ve hikmet sahibidir.

— Seyyid Kutub

إِذْ يُغَشِّيكُمُ ٱلنُّعَاسَ أَمَنَةً مِّنْهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءً لِّيُطَهِّرَكُم بِهِۦ وَيُذْهِبَ عَنكُمْ رِجْزَ ٱلشَّيْطَٰنِ وَلِيَرْبِطَ عَلَىٰ قُلُوبِكُمْ وَيُثَبِّتَ بِهِ ٱلْأَقْدَامَ ﴿١١

O vakit size, tarafından bir emniyyet olmak üzere bir uyku sardırıyordu ve üzerinize Semâdan bir su indiriyordu ki bununla sizi tathir eylesin ve şeytanın murdarlığını sizden gidersin ve kalblerinize Rabıta versin ve bununla ayaklarınızı sağlam durdursun.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani O, size kendi katından bir emniyet olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi tertemiz yapmak, sizden şeytanın pisliğini gidermek, kalblerinizi pekiştirmek ve ayaklarınıza sebat vermek için gökten üstünüze bir su indiriyordu.

— İbni Kesir

Hani (Allah) kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; sizi temizlemek, sizden şeytanın vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu.

— Diyanet İşleri

O, size o vakit kendisinden bir emînlik olmak üzere hafîf bir uyku bürüyordu. Sizi tertemiz yapmak, sizden şeytanın murdarlığını gidermek, kalblerinize rabıta vermek, ayakları (nızı) pekişdirmek için de gökden üstünüze bir su indiriyordu.

— Hasan Basri Çantay

Hani Allah, korkunuzu gidermek için sizi hafif bir uykuya daldırmıştı. Ayrıca sizi temizlemek, şeytanın vesvesesinden arındırmak, kalplerinizi pekiştirip kaynaştırmak ve ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlamak için size gökten su indirdi.

— Seyyid Kutub

إِذْ يُوحِى رَبُّكَ إِلَى ٱلْمَلَٰٓئِكَةِ أَنِّى مَعَكُمْ فَثَبِّتُواْ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْۚ سَأُلْقِى فِى قُلُوبِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ ٱلرُّعْبَ فَٱضْرِبُواْ فَوْقَ ٱلْأَعْنَاقِ وَٱضْرِبُواْ مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍ ﴿١٢

O vakit ki Rabbin Melâikeye şu vahyi veriyordu: "ben sizinle beraberim, haydin imanı olanları tesbit edin, kâfirlerin yüreklerine dehşet bırakacağım, hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların parmaklarına.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hani Rabbın, meleklere: Ben sizinleyim, haydi iman edenlere sebat verin, diye vahyetmişti. Ben, küfretmiş olanların kalblerine korku salacağım. Artık siz de vurun boyunlarının üstüne, vurun tüm parmaklarına.

— İbni Kesir

Hani Rabbin meleklere, “Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına” diye vahyediyordu.

— Diyanet İşleri

Hani Rabbin meleklere: «Şübhesiz ki ben sizinle beraberim. Haydi îman eden (o mücâhîd) lere sebat ilham edin» diye vahyediyordu. «Ben, kâfirlerin yüreklerine korku salacağım. (Ey mü'minler) hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların her bir parmağına» (diyordu).

— Hasan Basri Çantay

Hani Rabbin meleklere «Ben sizinle beraberim, mü'minleri yüreklendirin, ben kafirlerin kalplerine korku salacağım, vurun boyunlarını, indirin darbelerinizi parmaklarına» diye vahyetti.

— Seyyid Kutub

ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمْ شَآقُّواْ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥۚ وَمَن يُشَاقِقِ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ فَإِنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلْعِقَابِ ﴿١٣

Böyle, çünkü onlar Allah’a ve Resulü’ne karşı geldiler ve kim Allah’a ve Resulü’ne karşı gelirse bilsin ki Allah’ın ıkabı şiddetlidir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun sebebi: Allah'a ve peygamberlerine karşı koymalarıdır. Her kim ki, Allah'a ve peygamberlerine karşı koyarsa; muhakkak Allah cezası çetin olandır.

— İbni Kesir

Bu, onların Allah’a ve Resûlüne karşı gelmelerindendir. Her kim de Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse bilsin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.

— Diyanet İşleri

Bunun sebebi şudur: Çünkü onlar Allaha ve Resulüne karşı geldiler. Kim Allaha ve Resulüne karşı gelirse Allahın cezası cidden çetindir.

— Hasan Basri Çantay

Şundan dolayı ki, onlar Allah'a ve Peygamber'e karşı çıktılar. Kim Allah'a ve Peygamber'e karşı çıkarsa bilsin ki, Allah'ın azabı ağırdır.

— Seyyid Kutub

ذَٰلِكُمْ فَذُوقُوهُ وَأَنَّ لِلْكَٰفِرِينَ عَذَابَ ٱلنَّارِ ﴿١٤

İşte bunu gördüğünüze şimdi onu tadın, kâfirlere bir de cehennem azâbı var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bunu tadın. Muhakkak ki kafirlere bir de ateş azabı vardır.

— İbni Kesir

İşte şimdi siz tadın onu! Kâfirlere bir de cehennem azabı vardır.

— Diyanet İşleri

İşte bunu gördünüz ya: Şimdi tadın onu! Kâfirlere bir de (cehennem) ateş (in) in azabı vardır.

— Hasan Basri Çantay

İşte size Allah'ın azabı, tadınız onu. Ayrıca kâfirler için cehennem azabı da vardır.

— Seyyid Kutub

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا لَقِيتُمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ زَحْفًا فَلَا تُوَلُّوهُمُ ٱلْأَدْبَارَ ﴿١٥

Ey o bütün iman edenler! Ordu halinde kâfirlere çattığınız vakit artık onlara arkalarınızı dönmeyin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey iman edenler; toplu halde kafirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı dönmeyin.

— İbni Kesir

Ey iman edenler. Savaş düzeninde iken kâfirlerle karşılaştığınız zaman sakın onlara arkanızı dönmeyin (savaştan kaçmayın).

— Diyanet İşleri

Ey îman edenler, toplu bir halde kâfirlerle karşılaşdığınız zaman onlara arkalarınızı dönmeyin (kaçmayın).

— Hasan Basri Çantay

Ey mü'minler, kâfirlerin üzerinize doğru ilerleyen ordusu ile karşılaştığınız zaman sakın onlara arkanızı dönmeyiniz.

— Seyyid Kutub

وَمَن يُوَلِّهِمْ يَوْمَئِذٍ دُبُرَهُۥٓ إِلَّا مُتَحَرِّفًا لِّقِتَالٍ أَوْ مُتَحَيِّزًا إِلَىٰ فِئَةٍ فَقَدْ بَآءَ بِغَضَبٍ مِّنَ ٱللَّهِ وَمَأْوَىٰهُ جَهَنَّمُۖ وَبِئْسَ ٱلْمَصِيرُ ﴿١٦

Her kim böyle bir günde onlara -dönüp çarpışmak için pırlanmak veya diğer bir takımda mevki almak halleri müstesna olarak- arkasını dönerse muhakkak Allah’dan bir gadaba değmiş olur, ve varacağı yer cehennemdir, o ise ne kötü âkıbettir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Tekrar savaşmak için bir tarafa çekilme veya bir başka topluluğa katılma dışından her kim, o gün arkasını dönerse; muhakkak ki o, Allah katından bir gazaba uğramıştır. Onun yurdu cehennenmdir ve o, ne kötü bir sonuçtur.

— İbni Kesir

-Savaş taktiği olarak düşmanı vurmak için çekilme, ya da diğer bir birliğe katılmak durumu hariç- böyle bir günde her kim onlara arkasını dönerse mutlaka o, Allah’ın gazabına uğramış olur. Onun varacağı yer de cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!

— Diyanet İşleri

Tekrar muhaarebe için bir tarafa çekilenin, yahud diğer bir fırkaya ulaşıb mevki' tutanın haali müstesna olmak üzere kim öyle bir günde onlara arka çevirirse o, muhakkak ki Allahın gazabına uğramışdır. Onun yurdu cehennemdir. O, ne kötü bir sonucdur!

— Hasan Basri Çantay

Savaş taktiği gereğince yer değiştirme ya da başka bir birliğe katılma amaçları dışında o gün kim kâfirlere arka dönerse, Allah'ın gazabına uğramış olarak döner. Onun varacağı yer cehennemdir. Orası ne fena bir dönüş yeridir.

— Seyyid Kutub

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ قَتَلَهُمْۚ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ رَمَىٰۚ وَلِيُبْلِىَ ٱلْمُؤْمِنِينَ مِنْهُ بَلَآءً حَسَنًاۚ إِنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ﴿١٧

Sonra onları siz öldürmediniz ve lâkin onları Allah öldürdü, attığın vakit de sen atmadın ve lâkin Allah attı, hem de mü'minlere güzel bir imtihan geçirtmek için, hakikat Allah Semi'dir, alîmdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Siz öldürmediniz onları, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da; sen atmadın ancak Allah attı. Allah bunu, inananları güzel bir imtihana tabi tutmak için yapmıştı. Muhakkak ki Allah; Semi'dir, Alim'dir.

— İbni Kesir

(Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

— Diyanet İşleri

Onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü onları. Atdığın zaman da (Habîbim) sen atmadın, ancak Allah atdı. (Ve bunu) mü'minleri kendinden güzel bir (ni'met) imtihan (ı) ile denemek için (yapdı). Şübhesiz ki Allah hakkıyle işiden, kemâliyle bilendir.

— Hasan Basri Çantay

Müşrikleri öldüren siz değildiniz, fakat Allah öldürdü onları. Onlara doğru toprak atarken, sen atmadın, fakat Allah attı. Allah kendi keremi ile mü'minleri güzel bir sınavdan geçirmek için bunu böyle yaptı. Hiç kuşkusuz Allah işitendir, bilendir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR