بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ٤٠
Vay haline o gün yalan diyenlerin.
Vay haline o gün, yalanlayanların.
O gün vay yalanlayanların hâline!
(Ba'si) yalan sayanların o gün vay haaline!
O gün inkarcıların vay haline!
إِنَّ ٱلۡمُتَّقِينَ فِي ظِلَٰلٖ وَعُيُونٖ ٤١
Şüphesiz ki (korunan) müttakîler gölgelerde kaynaklar.
Muhakkak ki muttakiler, gölgeliklerde ve pınarlardadırlar.
Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.
(41-42) Hakıykat, takva saahibleri gölgeler, pınarlar ve canları ne isterse onlardan bir çok meyveler içindedirler.
Kötülüklerden sakınanlara gelince anlar ağaç gölgeleri altında ve pınar başlarındadırlar.
وَفَوَٰكِهَ مِمَّا يَشۡتَهُونَ ٤٢
Ve canlarının istediğinden meyveler içindedirler.
Ve canlarının istediğinden meyveler.
Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler.
(41-42) Hakıykat, takva saahibleri gölgeler, pınarlar ve canları ne isterse onlardan bir çok meyveler içindedirler.
Canlarının çektiği meyvalarla başbaşadırlar.
كُلُواْ وَٱشۡرَبُواْ هَنِيٓـَٔۢا بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ ٤٣
Yeyin, için âfiyet olsun işlediğiniz amellere mukabil.
İşlediklerinize karşılık afiyetle yeyin, için.
“Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.”
(Şöyle denilir): «İşlemiş olduğunuz (iyi) amel (ve hareketlere mukaabil afiyetle yeyin, için».
Yapmış olduğunuz iyiliklerin karşılığı olarak şimdi afiyetle yiyiniz ve içiniz.
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ ٤٤
İşte biz muhsinleri böyle karşılarız.
Şüphesiz ki Biz; ihsan edenleri böyle mükafatlandırırız.
Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.
«Şübhe yok ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız».
Biz iyilik yapanları, İşte böyle ödüllendiririz.
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ٤٥
Vay halina o gün yalan diyenlerin.
Vay haline o gün, yalanlayanların.
O gün vay yalanlayanların hâline!
(Cenneti) yalan sayanların o gün vay haline!
O gün inkarcıların vay haline!
كُلُواْ وَتَمَتَّعُواْ قَلِيلًا إِنَّكُم مُّجۡرِمُونَ ٤٦
Yeyin, zevk edin biraz, çünkü mücrimlersiniz.
Yeyin ve biraz eğlenin. Doğrusu sizler suçlularsınız.
Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız.
(Ey kâfirler, dünyâda) yeyin, biraz fâidelenin! Şübhesiz ki siz günahkârlarsınız.
Şimdi yiyiniz, azıcık safa sürünüz, sizler suçlusunuz.
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ٤٧
Vay haline o gün yalan diyenlerin.
Vay haline o gün, yalanlayanların.
O gün vay yalanlayanların hâline!
(Ebedî nimeti) yalan sayanların vay o gün haaline!
O gün inkarcıların vay haline!
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱرۡكَعُواْ لَا يَرۡكَعُونَ ٤٨
Yerler, içerler de rükû' edin denildiği zaman onlara, rükû' etmezler.
Onlara; rüku edin, denildiği zaman, rüku'a varmazlar.
Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler.
Onlara «(Allahın huzuurunda) eğilin» denildiği zaman eğilmezler.
Onlara «rükûa varın» dendiğinde rüküa varmazlar.
وَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ٤٩
Vay haline o gün yalan diyenlerin.
Vay haline o gün, yalanlayanların.
O gün vay yalanlayanların hâline!
(Emr-ü nehyi) yalan sayanların o gün vay haaline!
O gün inkârcıların vay haline!
فَبِأَيِّ حَدِيثِۭ بَعۡدَهُۥ يُؤۡمِنُونَ ٥٠
Artık bundan sonra hangi söze inanacaklar?
Bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?
Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?
Artık bundan sonra hangi söze inanacaklar onlar?
Onlar Kur'an'a inanmadıktan sonra hangi söze inanacaklar?