بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

هَٰذَا يَوْمُ ٱلْفَصْلِۖ جَمَعْنَٰكُمْ وَٱلْأَوَّلِينَ ﴿٣٨

Bu işte o fasıl günü topladık sizi ve evvelkileri.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bu; sizleri ve öncekileri topladığımız hüküm günüdür.

— İbni Kesir

Bu, hüküm ve ayırma günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya toplamışızdır.

— Diyanet İşleri

Bu, ayırd etme ve hukûm verme günüdür. Sizi de, evvelki (ümmet) leri de (bir arada) toplamışızdır.

— Hasan Basri Çantay

Bugün sizi ve sizden öncekileri biraraya getirdiğimiz bir hüküm günüdür.

— Seyyid Kutub

فَإِن كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَكِيدُونِ ﴿٣٩

Varsa bir fenniniz atlatın beni.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer Bana karşı bir düzeniniz varsa; onu hemen kurun.

— İbni Kesir

Eğer bir tuzağınız varsa, haydi bana tuzak kurun!

— Diyanet İşleri

Eğer bir hıyleniz varsa hemen bu hileyi bana yapın!

— Hasan Basri Çantay

Eğer bana karşı oynayacağınız bir oyununuz varsa haydi, oynayın bakalım.

— Seyyid Kutub

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٤٠

Vay haline o gün yalan diyenlerin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Vay haline o gün, yalanlayanların.

— İbni Kesir

O gün vay yalanlayanların hâline!

— Diyanet İşleri

(Ba'si) yalan sayanların o gün vay haaline!

— Hasan Basri Çantay

O gün inkarcıların vay haline!

— Seyyid Kutub

إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى ظِلَٰلٍ وَعُيُونٍ ﴿٤١

Şüphesiz ki (korunan) müttakîler gölgelerde kaynaklar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki muttakiler, gölgeliklerde ve pınarlardadırlar.

— İbni Kesir

Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, gölgeler içinde ve pınar başlarındadırlar.

— Diyanet İşleri

(41-42) Hakıykat, takva saahibleri gölgeler, pınarlar ve canları ne isterse onlardan bir çok meyveler içindedirler.

— Hasan Basri Çantay

Kötülüklerden sakınanlara gelince anlar ağaç gölgeleri altında ve pınar başlarındadırlar.

— Seyyid Kutub

وَفَوَٰكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ ﴿٤٢

Ve canlarının istediğinden meyveler içindedirler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve canlarının istediğinden meyveler.

— İbni Kesir

Canlarının çektiği meyveler içerisindedirler.

— Diyanet İşleri

(41-42) Hakıykat, takva saahibleri gölgeler, pınarlar ve canları ne isterse onlardan bir çok meyveler içindedirler.

— Hasan Basri Çantay

Canlarının çektiği meyvalarla başbaşadırlar.

— Seyyid Kutub

كُلُواْ وَٱشْرَبُواْ هَنِيٓـًٔۢا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٤٣

Yeyin, için âfiyet olsun işlediğiniz amellere mukabil.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşlediklerinize karşılık afiyetle yeyin, için.

— İbni Kesir

“Yapmakta olduğunuz şeylere karşılık afiyetle yiyin için.”

— Diyanet İşleri

(Şöyle denilir): «İşlemiş olduğunuz (iyi) amel (ve hareketlere mukaabil afiyetle yeyin, için».

— Hasan Basri Çantay

Yapmış olduğunuz iyiliklerin karşılığı olarak şimdi afiyetle yiyiniz ve içiniz.

— Seyyid Kutub

إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ ﴿٤٤

İşte biz muhsinleri böyle karşılarız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki Biz; ihsan edenleri böyle mükafatlandırırız.

— İbni Kesir

Şüphesiz biz iyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.

— Diyanet İşleri

«Şübhe yok ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız».

— Hasan Basri Çantay

Biz iyilik yapanları, İşte böyle ödüllendiririz.

— Seyyid Kutub

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٤٥

Vay halina o gün yalan diyenlerin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Vay haline o gün, yalanlayanların.

— İbni Kesir

O gün vay yalanlayanların hâline!

— Diyanet İşleri

(Cenneti) yalan sayanların o gün vay haline!

— Hasan Basri Çantay

O gün inkarcıların vay haline!

— Seyyid Kutub

كُلُواْ وَتَمَتَّعُواْ قَلِيلًا إِنَّكُم مُّجْرِمُونَ ﴿٤٦

Yeyin, zevk edin biraz, çünkü mücrimlersiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yeyin ve biraz eğlenin. Doğrusu sizler suçlularsınız.

— İbni Kesir

Ey inkâr edenler! (Dünyada) yiyin ve birazcık yararlanın! Şüphesiz sizler suçlularsınız.

— Diyanet İşleri

(Ey kâfirler, dünyâda) yeyin, biraz fâidelenin! Şübhesiz ki siz günahkârlarsınız.

— Hasan Basri Çantay

Şimdi yiyiniz, azıcık safa sürünüz, sizler suçlusunuz.

— Seyyid Kutub

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٤٧

Vay haline o gün yalan diyenlerin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Vay haline o gün, yalanlayanların.

— İbni Kesir

O gün vay yalanlayanların hâline!

— Diyanet İşleri

(Ebedî nimeti) yalan sayanların vay o gün haaline!

— Hasan Basri Çantay

O gün inkarcıların vay haline!

— Seyyid Kutub

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱرْكَعُواْ لَا يَرْكَعُونَ ﴿٤٨

Yerler, içerler de rükû' edin denildiği zaman onlara, rükû' etmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara; rüku edin, denildiği zaman, rüku'a varmazlar.

— İbni Kesir

Onlara, “Rükû edin (namaz kılın)” dendiği zaman rükû etmezler.

— Diyanet İşleri

Onlara «(Allahın huzuurunda) eğilin» denildiği zaman eğilmezler.

— Hasan Basri Çantay

Onlara «rükûa varın» dendiğinde rüküa varmazlar.

— Seyyid Kutub

AYARLAR