بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَجَعَلْنَا فِيهَا رَوَٰسِىَ شَٰمِخَٰتٍ وَأَسْقَيْنَٰكُم مَّآءً فُرَاتًا ﴿٢٧

Orada yüksek ve sabit dağlar var edip tatlı sular içirmedik mi size?

— İbni Kesir

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٢٨

Vay haline o gün, yalanlayanların.

— İbni Kesir

ٱنطَلِقُوٓاْ إِلَىٰ مَا كُنتُم بِهِۦ تُكَذِّبُونَ ﴿٢٩

Varın yalanlayıp durduğunuz şeye gidin.

— İbni Kesir

ٱنطَلِقُوٓاْ إِلَىٰ ظِلٍّ ذِى ثَلَٰثِ شُعَبٍ ﴿٣٠

Üç kollu gölgeye gidin.

— İbni Kesir

لَّا ظَلِيلٍ وَلَا يُغْنِى مِنَ ٱللَّهَبِ ﴿٣١

Gölge yapmaz ve alevden korumaz.

— İbni Kesir

إِنَّهَا تَرْمِى بِشَرَرٍ كَٱلْقَصْرِ ﴿٣٢

O; her biri bir saray gibi kıvılcımlar atar.

— İbni Kesir

كَأَنَّهُۥ جِمَٰلَتٌ صُفْرٌ ﴿٣٣

Ve her biri sanki birer sarı erkek devedir.

— İbni Kesir

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٣٤

Vay haline o gün, yalanlayanların.

— İbni Kesir

هَٰذَا يَوْمُ لَا يَنطِقُونَ ﴿٣٥

Bu; onların konuşamayacakları gündür.

— İbni Kesir

وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ ﴿٣٦

Onlara izin de verilmez ki özür dilesinler.

— İbni Kesir

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُكَذِّبِينَ ﴿٣٧

Vay haline o gün, yalanlayanların.

— İbni Kesir

AYARLAR