بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَجَزَىٰهُم بِمَا صَبَرُواْ جَنَّةً وَحَرِيرًا ﴿١٢

Ve sabırlarına mukabil onlara bir cennet ve bir harîr verir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

مُّتَّكِـِٔينَ فِيهَا عَلَى ٱلْأَرَآئِكِۖ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا ﴿١٣

Orada erîkeler üzerine dayanmışlardır ne güneş görürler onlarda ne de zemherîr.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَٰلُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلًا ﴿١٤

Üzerlerine o cennet gölgeleri sarkmış ve devşirimleri mebzûl mebzûl önlerine konmuştur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَيُطَافُ عَلَيْهِم بِـَٔانِيَةٍ مِّن فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَاْ ﴿١٥

Hem dolaşılır üzerlerine gümüşten kaplar ve küplerle ki billûrlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

قَوَارِيرَاْ مِن فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا ﴿١٦

Gümüşten billûrlar, onları türlü türlü biçime koymuşlardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنجَبِيلًا ﴿١٧

Ve orada bir kadeh sunulur ki katgısı olmuştur zencefil.

— Elmalılı Hamdi Yazır

عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلْسَبِيلًا ﴿١٨

Bir çeşme ki denir selsebîl.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَٰنٌ مُّخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَّنثُورًا ﴿١٩

Ve dolanır etraflarına muhalled evlâdlar, görünce onları sanırsın saçilmış inciler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا ﴿٢٠

Ve gördüğün zaman orada bir na'îm ve pek büyük bir mülk görürsün.

— Elmalılı Hamdi Yazır

عَٰلِيَهُمْ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضْرٌ وَإِسْتَبْرَقٌۖ وَحُلُّوٓاْ أَسَاوِرَ مِن فِضَّةٍ وَسَقَىٰهُمْ رَبُّهُمْ شَرَابًا طَهُورًا ﴿٢١

Üstlerinde bir sündüs esvab yem yeşil ve kalın istebrak, gümüşten bileziklerle süslenmişler, Rableri onlara bir şarabı tahûr sunmaktadır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

إِنَّ هَٰذَا كَانَ لَكُمْ جَزَآءً وَكَانَ سَعْيُكُم مَّشْكُورًا ﴿٢٢

Şöyle diye ki işte bu sizin bir mükâfatınızdı, sa'yiniz meşkûr oldu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

AYARLAR