بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوْمًا عَبُوسًا قَمْطَرِيرًا ﴿١٠

Çünkü biz Rabb’imizden korkarız, bir suratsız kara günden (derler).

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu Biz; suratları astırdıkça astıracak bir günde Rabbımızdan korkarız.

— İbni Kesir

“Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.”

— Diyanet İşleri

«çünkü biz Rabbimizden, o burtarık suratlı çetin günden korkarız» (derlerdi).

— Hasan Basri Çantay

Çünkü biz asık suratlı ve çetin bir günde Rabbimizden korkarız.

— Seyyid Kutub

فَوَقَىٰهُمُ ٱللَّهُ شَرَّ ذَٰلِكَ ٱلْيَوْمِ وَلَقَّىٰهُمْ نَضْرَةً وَسُرُورًا ﴿١١

Allah da onları o günün şerrinden korur ve kendilerini bir parlaklıkla bir sürûre indirir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah da onları, o günün şerrinden korumuştur. Ve onlara bir güzellik, bir sevinç vermiştir.

— İbni Kesir

Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.

— Diyanet İşleri

İşte bundan dolayı Allah bu günün şerrinden onları korumuş, (yüzlerine) bir güzellik, (yüreklerine) bir sevine vermiş,

— Hasan Basri Çantay

Allah da onları o günün kötülüğünden korur, yüzlerine parlaklık ve gönüllerine sevinç sunar.

— Seyyid Kutub

وَجَزَىٰهُم بِمَا صَبَرُواْ جَنَّةً وَحَرِيرًا ﴿١٢

Ve sabırlarına mukabil onlara bir cennet ve bir harîr verir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sabretmelerine karşılık, onları cennet ve ipekle mükafatlandırmıştır.

— İbni Kesir

Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükâfatlandırır.

— Diyanet İşleri

sabretdiklerine mukaabil onları cennetle, ipekle mükâfâtlandırmışdır.

— Hasan Basri Çantay

Sabretmelerinin karşılığında kendilerini cennetle ve ipekli elbiselerle ödüllendirir.

— Seyyid Kutub

مُّتَّكِـِٔينَ فِيهَا عَلَى ٱلْأَرَآئِكِۖ لَا يَرَوْنَ فِيهَا شَمْسًا وَلَا زَمْهَرِيرًا ﴿١٣

Orada erîkeler üzerine dayanmışlardır ne güneş görürler onlarda ne de zemherîr.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada tahtlara yaslanırlar, ne yakıcı sıcak ne de dondurucu soğuk görmezler.

— İbni Kesir

Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk.

— Diyanet İşleri

(Oraya girin) hepiniz, içinde tahtlar üzerine yaslama (bahtiyarlar) olarak, orada ne bir güneş, ne de bir zemheri görmeyerek,

— Hasan Basri Çantay

Koltuklara kurulurlar. Orada ne yakıcı güneş, ne de dondurucu soğuk görürler.

— Seyyid Kutub

وَدَانِيَةً عَلَيْهِمْ ظِلَٰلُهَا وَذُلِّلَتْ قُطُوفُهَا تَذْلِيلًا ﴿١٤

Üzerlerine o cennet gölgeleri sarkmış ve devşirimleri mebzûl mebzûl önlerine konmuştur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve meyveleri de aşağı eğdirilmiştir.

— İbni Kesir

Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır.

— Diyanet İşleri

Ve gölgeleri onlara yakın, meyveleri de emirlerine (her an ve her suretle) boyun eğdirilmiş olarak.

— Hasan Basri Çantay

Ağaçların gölgeleyici saçakları başlarına yakın alçaklıkta ve meyvalarının devşirilmesi son derece kolay olur.

— Seyyid Kutub

وَيُطَافُ عَلَيْهِم بِـَٔانِيَةٍ مِّن فِضَّةٍ وَأَكْوَابٍ كَانَتْ قَوَارِيرَاْ ﴿١٥

Hem dolaşılır üzerlerine gümüşten kaplar ve küplerle ki billûrlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Çevrelerinde gümüş kupalar ve billur kaseler dolaştırılır.

— İbni Kesir

Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır.

— Diyanet İşleri

Onlara gümüşden billur kablar, kupalar dolaşdırılır.

— Hasan Basri Çantay

Onlara gümüş tabaklarla ve saydam kadehlerle servis yapılır.

— Seyyid Kutub

قَوَارِيرَاْ مِن فِضَّةٍ قَدَّرُوهَا تَقْدِيرًا ﴿١٦

Gümüşten billûrlar, onları türlü türlü biçime koymuşlardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Billurları gümüş gibi parlaktır. Mikdarını onlar takdir etmiştir.

— İbni Kesir

Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir.

— Diyanet İşleri

(Evet) gümüşden (yaratılmış) billurlar ki mıkdarını (sâkıyler) ta'yin etmişlerdir.

— Hasan Basri Çantay

Bu gümüşten saydam kadehlerin büyüklükleri ihtiyaçlarına göre belirlenmiştir.

— Seyyid Kutub

وَيُسْقَوْنَ فِيهَا كَأْسًا كَانَ مِزَاجُهَا زَنجَبِيلًا ﴿١٧

Ve orada bir kadeh sunulur ki katgısı olmuştur zencefil.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada karışımı zencefil olan bir kadehten de içirilirler.

— İbni Kesir

Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir.

— Diyanet İşleri

Orada onlara katgısı zencefil olan (dolu) kadeh de içilir.

— Hasan Basri Çantay

Onlara orada taslar içinde zencefil karışımlı içecekler sunulur.

— Seyyid Kutub

عَيْنًا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلْسَبِيلًا ﴿١٨

Bir çeşme ki denir selsebîl.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada bir pınardır ki, Selsebil adı verilir.

— İbni Kesir

Orada bir pınar ki ona “selsebil” adı verilir.

— Diyanet İşleri

(Zencefil) orada bir pınardır. «Selsebîl» adı verilir (ona).

— Hasan Basri Çantay

Bu «selsebil» adı verilen bir cennet pınarıdır.

— Seyyid Kutub

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ وِلْدَٰنٌ مُّخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيْتَهُمْ حَسِبْتَهُمْ لُؤْلُؤًا مَّنثُورًا ﴿١٩

Ve dolanır etraflarına muhalled evlâdlar, görünce onları sanırsın saçilmış inciler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Çevrelerinde ölümsüz gençler dolaşır ki; onları gördüğünde saçılmış bir inci sanırsın.

— İbni Kesir

Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır.

— Diyanet İşleri

Etraflarında herdem taze çocuklar dolaşır ki sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın!

— Hasan Basri Çantay

Onlara hiç ölmeyecek gençler hizmet ederler. Bu gençleri görsen, ortalığa saçılmış birer inci sanırsın.

— Seyyid Kutub

وَإِذَا رَأَيْتَ ثَمَّ رَأَيْتَ نَعِيمًا وَمُلْكًا كَبِيرًا ﴿٢٠

Ve gördüğün zaman orada bir na'îm ve pek büyük bir mülk görürsün.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Nereye baksan; orada bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.

— İbni Kesir

Orada, görünce (sonsuz) nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün.

— Diyanet İşleri

Orada herhangi bir yeri gördüğün zaman (büyük) bir ni'met, bol bir (ihtişam ve) saltanat görürsün.

— Hasan Basri Çantay

Nereye baksan bir nimet ve büyük bir saltanat görürsün.

— Seyyid Kutub

AYARLAR