بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَإِذَا بَرِقَ ٱلۡبَصَرُ ٧
Ne vakit ki o göz şimşek çakar.
Göz kamaştığında,
(7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.
(7-8-9) İşte göz (hayret ve dehşetle) kamaşdığı, ay tutul (ub karardığı, güneşle ay bir araya getirildiği zaman,
Gözler korkudan fıldır fıldır döndükleri zaman,
وَخَسَفَ ٱلۡقَمَرُ ٨
Ve Ay tutulur.
Ay tutulduğunda,
(7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.
(7-8-9) İşte göz (hayret ve dehşetle) kamaşdığı, ay tutul (ub karardığı, güneşle ay bir araya getirildiği zaman,
Ay karardığı zaman,
وَجُمِعَ ٱلشَّمۡسُ وَٱلۡقَمَرُ ٩
Ve Güneş ve Ay toplanır.
Güneş ve ay bir araya getirildiğinde,
(7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.
(7-8-9) İşte göz (hayret ve dehşetle) kamaşdığı, ay tutul (ub karardığı, güneşle ay bir araya getirildiği zaman,
Güneş ile ay biraraya getirildiği zaman,
يَقُولُ ٱلۡإِنسَٰنُ يَوۡمَئِذٍ أَيۡنَ ٱلۡمَفَرُّ ١٠
Der o insan o gün: nereye kaçmalı? (eynel'mefer).
O gün, insan; kaçacak yer nerede? der.
(7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.
(Evet) o gün insan «Kaçış nereye?» diyecek.
İnsan o gün «Nereye kaçmalı?» der.
كـَلَّا لَا وَزَرَ ١١
Hayır hayır, yok bir siper.
Hayır, hiç bir sığınak yoktur.
Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur.
Hayır, hiçbir sığınak yok.
Hayır hayır! Sığınılacak bir yer yok.
إِلَىٰ رَبِّكَ يَوۡمَئِذٍ ٱلۡمُسۡتَقَرُّ ١٢
Rabb’inedir ancak o gün karar.
O gün, herkesin duracağı yer, ancak Rabbının huzurudur.
O gün varıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
O gün herkesin (varıb) duracağı yer ancak Rabbin (in huzuuru) dur.
O gün tek varılacak yer Rabbinin huzurudur.
يُنَبَّؤُاْ ٱلۡإِنسَٰنُ يَوۡمَئِذِۭ بِمَا قَدَّمَ وَأَخَّرَ ١٣
Ayıtılır insan o gün, yaptıkları ile mukaddem, müahhar.
O gün, önde ve sonda ne yaptıysa insana bildirilir.
O gün insana, yapıp önden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı şeyler haber verilir.
O gün insana, önden yolladığı şeyler (amel ve hareketler) le geri bırakdığı (ne varsa, hepsi) haber verilecek.
O gün insanın gerek yapıp önünden gönderdiği, gerekse arkasında izleri kalan tüm işleri kendisine bildirilir.
بَلِ ٱلۡإِنسَٰنُ عَلَىٰ نَفۡسِهِۦ بَصِيرَةٞ ١٤
Doğrusu insan kendine karşı bir basîrettir.
Daha doğrusu insan, kendi kendinin şahididir.
(14-15) Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir.
Daha doğrusu insan (bizzat) kendisine karşı bir şâhiddir.
Aslında insan kendi kendinin denetleyicisidir.
وَلَوۡ أَلۡقَىٰ مَعَاذِيرَهُۥ ١٥
Dökse de ortaya maziretlerini.
Ma'zeretlerini sayıp dökse de.
(14-15) Hatta, mazeretlerini ortaya koysa da, o gün insan kendi aleyhine şahittir.
Velev ki o, (bütün) ma'ziretlerini (meydana) atmış olsun.
Birtakım mazeretler ileri sürse de.
لَا تُحَرِّكۡ بِهِۦ لِسَانَكَ لِتَعۡجَلَ بِهِۦٓ ١٦
Depretme ona dilini iyvedinden onu.
Onu acele etmen için dilini onunla beraber oynatma.
(Ey Muhammed!) Onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma.
Onu acele (kavrayıb ezber) etmen için (Cebrâîl vahyi iyice bitirmeden) dilini onunla depretme.
Ey Muhammed, Cebrail sana Kur'an'ı okurken, acele edip onun söylediklerini tekrarlama.
إِنَّ عَلَيۡنَا جَمۡعَهُۥ وَقُرۡءَانَهُۥ ١٧
Çünkü bize aiddir onun cemi ve Kur’an’ı.
Şüphesiz onu toplamak ve okutmak Bize aittir.
Şüphesiz onu toplamak ve okumak bize aittir.
Onu (göğsünde) toplamak, onu (dilinde akıtıb) okutmak şübhesiz bize âiddir.
Bu Kur'an'ı senin hafızanda toplamak ve sana okumak bize düşen bir iştir.