بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ثُمَّ إِنَّ عَلَيۡنَا بَيَانَهُۥ ١٩
Sonra bize aiddir yine onun beyanı.
Sonra şüphesiz onu açıklamak da Bize aittir.
Sonra onu açıklamak da bize aittir.
Sonra onu açıklamak da hakıykat bize âiddir.
Sonra onu sana açıklamak da bize düşen bir iştir.
كـَلَّا بَلۡ تُحِبُّونَ ٱلۡعَاجِلَةَ ٢٠
Hayır hayır siz peşîni seviyorsunuz.
Hayır, bilakis siz, çabuk geçeni seversiniz.
(20-21) Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz.
Yok yok, siz çarçabuk geçen (bu dünyây) i seversiniz.,
Hayır hayır! Ey insanlar, sizler şu kısa süreli dünyayı seviyorsunuz.
وَتَذَرُونَ ٱلۡأٓخِرَةَ ٢١
Ve Âhiret’i bırakıyorsunuz.
Ve ahireti bırakırsınız.
(20-21) Hayır! Siz dünyayı seviyorsunuz ve ahireti bırakıyorsunuz.
Âhireti bırakırsınız.
Ahireti gözardı ediyorsunuz.
وُجُوهٞ يَوۡمَئِذٖ نَّاضِرَةٌ ٢٢
Nice yüzler o gün ışılar parlar.
Bir takım yüzler o gün parlayacak,
O gün birtakım yüzler aydındır.
Yüzler (vardır) o gün ter-ü tazedir.
O gün birtakım yüzler ışıl ışıl parlar.
إِلَىٰ رَبِّهَا نَاظِرَةٞ ٢٣
Rabb’ine nâzır.
Rabblarına bakacaklardır.
Rablerine bakarlar.
Rablerine bakacakdır.
Onlar Rabblerine bakar.
وَوُجُوهٞ يَوۡمَئِذِۭ بَاسِرَةٞ ٢٤
Nice yüzler de o gün ekşir pusarır.
Bir takım yüzler de asıktır.
O gün birtakım yüzler de asıktır.
Yüzler (vardır), o gün burtarıkdır.
O gün birtakım suratlar da asıktır.
تَظُنُّ أَن يُفۡعَلَ بِهَا فَاقِرَةٞ ٢٥
Anlar ki kendilerine bel kıran yapılır.
Belkemiğinin kırılacağını anlar.
Bel kemiklerini kıran bir felakete uğratılacaklarını anlarlar.
Anlar ki kendisine bel kemiklerini kıracak çok belâ (lı bir iş) yapılacak.
Bel kırıcı bir belaya uğrayacakları kaygısını taşırlar.
كـَلَّآ إِذَا بَلَغَتِ ٱلتَّرَاقِيَ ٢٦
Hayır hayır ne zaman ki o can köprücüklere dayanır.
Dikkat edin, köprücük kemiğine bir dayandığı zaman;
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
Gözünüzü açın, (can) köprücük kemiğine bir dayandığı zaman,
Hayır hayır, can köprücük kemiğine dayandığı zaman.
وَقِيلَ مَنۡۜ رَاقٖ ٢٧
Ve denilir: kim var bir okuyacak?
Çare bulacak kim? denir.
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
«Tedâvî edebilecek kim?» denildi (denilecek).
Bu hastayı iyileştirecek biri yok mu? diye sorarlar.
وَظَنَّ أَنَّهُ ٱلۡفِرَاقُ ٢٨
Ve sezer o dem temamelfirak.
Ve ayrılık vaktinin geldiğini anlar.
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
Ve (can çekişen) hakıykî bir ayrılış olduğunu anladı (anlayacak).
Adam, ayrılma zamanının geldiğini anlar.
وَٱلۡتَفَّتِ ٱلسَّاقُ بِٱلسَّاقِ ٢٩
Ve dolaşır el ayak: bacağa bacak.
Bacak da bacağa dolaşır.
(26-30) Hayır, can boğaza dayandığı, “Kimdir (bunu) iyi edecek?” dendiği, (ölmek üzere olanın da) bunun ayrılış olduğunu bildiği, bacakların birbirine dolandığı zaman, işte o gün sevk ediliş, Rabbinedir.
Bacak da bacağa dolaşdı mı,
Çırpınırken ayakları birbirine dolaşır.