بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لَآ أُقۡسِمُ بِيَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ ١
Yo. Kasem ederim o kalkım gününe (yevmi kıyameye).
Kıyamet gününe yemin ederim.
Kıyamet gününe yemin ederim.
(Hakıykat, kâfirlerin inkâr etdiği gibi değildir). Kıyamet gününe andederim.
Yoo, andolsun kıyamet gününe.
وَلَآ أُقۡسِمُ بِٱلنَّفۡسِ ٱللَّوَّامَةِ ٢
Yine yo. Kasem ederim o pişman cana (nefsi levvameye).
Nedamet çeken nefse yemin ederim.
(Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).
(Hayır, hakıykat öyle değildir). Kendisini alabildiğine kınayan nefse yemîn ederim (ki siz öldükden sonra mutlakaa dirileceksiniz).
Yoo andolsun, özünü eleştiren, kendini kınayan nefse.
أَيَحۡسَبُ ٱلۡإِنسَٰنُ أَلَّن نَّجۡمَعَ عِظَامَهُۥ ٣
İnsan sanırmı ki derleyemeyiz kemiklerini?
İnsan zanneder mi ki Biz; onun kemiklerini bir araya toplayamayız?
İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır?
İnsan zanneder mi ki her halde biz onun kemiklerini toplayıb bir araya getirmeyeceğiz?
İnsan, kemiklerini biraraya toplayamayız mı sanıyor?
بَلَىٰ قَٰدِرِينَ عَلَىٰٓ أَن نُّسَوِّيَ بَنَانَهُۥ ٤
Evet derleriz kadir olarak tesviyeye bile parmaklarını.
Evet, Biz parmak uçlarını bile düzeltmeye kadiriz.
Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.
Evet, biz parmak uçlarını bile derleyib iade etmiye kaadiriz.
Hayır, onun parmak uçlarını bile yeniden yapılandırmaya gücümüz yeter.
بَلۡ يُرِيدُ ٱلۡإِنسَٰنُ لِيَفۡجُرَ أَمَامَهُۥ ٥
Fakat insan ister önünde fücur etmesini.
Fakat insan, önündekini yalanlamak ister de;
Fakat insan önünü (geleceğini, kıyameti) yalanlamak ister.
Fakat insan, önündeki (o kıyameti) yalanlamak diler.
Aslında insan günahkârlığı önüne, geleceğine yaymak istiyor.
يَسۡـَٔلُ أَيَّانَ يَوۡمُ ٱلۡقِيَٰمَةِ ٦
Sorar: ne zaman diye o kıyamet günü.
Kıyamet günü de ne zamanmış? diye sorar.
“O kıyamet günü ne zaman?” diye sorar.
«Kıyamet günü (de) ne zaman (mış» diye) sorar.
Bu yüzden «Kıyamet günü ne zaman?» diye soruyor.
فَإِذَا بَرِقَ ٱلۡبَصَرُ ٧
Ne vakit ki o göz şimşek çakar.
Göz kamaştığında,
(7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.
(7-8-9) İşte göz (hayret ve dehşetle) kamaşdığı, ay tutul (ub karardığı, güneşle ay bir araya getirildiği zaman,
Gözler korkudan fıldır fıldır döndükleri zaman,
وَخَسَفَ ٱلۡقَمَرُ ٨
Ve Ay tutulur.
Ay tutulduğunda,
(7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.
(7-8-9) İşte göz (hayret ve dehşetle) kamaşdığı, ay tutul (ub karardığı, güneşle ay bir araya getirildiği zaman,
Ay karardığı zaman,
وَجُمِعَ ٱلشَّمۡسُ وَٱلۡقَمَرُ ٩
Ve Güneş ve Ay toplanır.
Güneş ve ay bir araya getirildiğinde,
(7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.
(7-8-9) İşte göz (hayret ve dehşetle) kamaşdığı, ay tutul (ub karardığı, güneşle ay bir araya getirildiği zaman,
Güneş ile ay biraraya getirildiği zaman,
يَقُولُ ٱلۡإِنسَٰنُ يَوۡمَئِذٍ أَيۡنَ ٱلۡمَفَرُّ ١٠
Der o insan o gün: nereye kaçmalı? (eynel'mefer).
O gün, insan; kaçacak yer nerede? der.
(7-10) Gözler kamaştığı, ay karanlığa gömüldüğü, güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan “kaçış nereye?” diyecektir.
(Evet) o gün insan «Kaçış nereye?» diyecek.
İnsan o gün «Nereye kaçmalı?» der.
كـَلَّا لَا وَزَرَ ١١
Hayır hayır, yok bir siper.
Hayır, hiç bir sığınak yoktur.
Hayır, hiçbir sığınacak yer yoktur.
Hayır, hiçbir sığınak yok.
Hayır hayır! Sığınılacak bir yer yok.