بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَٰفِظُونَ ﴿٢٩

Ve onlarki apışlarını korurlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onlar ki; mahrem yerlerini korurlar.

— İbni Kesir

Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.

— Diyanet İşleri

(29-30) Şunlar da (öyle): Karılarından, yahud sağ ellerinin mâlik olduklarından başkasına karşı utanacak yerlerini saklayanlar. Çünkü onlar (bunlar Hakkında) kınanmış değildirler.

— Hasan Basri Çantay

Irzlarını korurlar.

— Seyyid Kutub

إِلَّا عَلَىٰٓ أَزْوَٰجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ﴿٣٠

Ancak zevcelerine veya milki yemînlerine başka, Çünkü bunda levm olunmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak eşleri ve sağ ellerinin malik oldukları müstesna. Doğrusu onlar, bunun için kınanacak değildirler.

— İbni Kesir

Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.

— Diyanet İşleri

(29-30) Şunlar da (öyle): Karılarından, yahud sağ ellerinin mâlik olduklarından başkasına karşı utanacak yerlerini saklayanlar. Çünkü onlar (bunlar Hakkında) kınanmış değildirler.

— Hasan Basri Çantay

Yalnız eşlerine ya da ellerinin altında bulunan cariyelere karşı korumazlar. Bundan ötürü de onlar kınanmazlar.

— Seyyid Kutub

فَمَنِ ٱبْتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْعَادُونَ ﴿٣١

Fakat ondan ötesini arayanlar, işte onlar haddi aşan hâşarılardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kim de bundan ötesini ararsa; işte onlar, haddi aşanların kendileridir.

— İbni Kesir

Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.

— Diyanet İşleri

Fakat bundan ötesini arayan kişiler (yok mu?) işte onlar haddi çiğneyip aşanların ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar sınırı aşanlardır.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِأَمَٰنَٰتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَٰعُونَ ﴿٣٢

Ve onlarki emanetlerine ve ahdlerine riayet ederler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onlar ki; emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.

— İbni Kesir

Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.

— Diyanet İşleri

(Şunlar da müstesna:) Emânetlerine ve ahidlerine riaayet edenler.

— Hasan Basri Çantay

Emanetlerini ve ahidlerini gözetirler.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُم بِشَهَٰدَٰتِهِمْ قَآئِمُونَ ﴿٣٣

Ve onlarki şâhidliklerinde dürüstûrler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onlar ki; şahidliklerini gereği gibi yaparlar.

— İbni Kesir

Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.

— Diyanet İşleri

Sahiciliklerini (dosdoğru) yapanlar,

— Hasan Basri Çantay

Şahidliklerini yaparlar.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ ﴿٣٤

Ve onlarki namazları üzerine muhafızlık ederler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onlar ki; namazlarını muhafaza ederler.

— İbni Kesir

Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.

— Diyanet İşleri

Namazları (nın hakkını) muhaafaza edenler,

— Hasan Basri Çantay

Namazlarını korurlar.

— Seyyid Kutub

أُوْلَٰٓئِكَ فِى جَنَّٰتٍ مُّكْرَمُونَ ﴿٣٥

İşte onlar cennetlerde ikrâm olunanlardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bunlar; cennetlerde ikram olunanlardır.

— İbni Kesir

İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.

— Diyanet İşleri

işte bunlar cennetlerde ikram olunanlardır.

— Hasan Basri Çantay

İşte onlar cennetlerde ağırlanırlar.

— Seyyid Kutub

فَمَالِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ قِبَلَكَ مُهْطِعِينَ ﴿٣٦

Şimdi nevar o küfredenlere ki sana doğru boyunlarını uzatarak koşuyorlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O küfredenlere ne oluyor ki; gözlerini sana doğru dikip bakmaktadırlar.

— İbni Kesir

(36-37) Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?

— Diyanet İşleri

(36-37) Şimdi, o küfredenlere ne oluyor ki senin sağ (ın) dan, sol (un) dan halka halka hep gözlerini sana doğru dikib bakmakdadırlar.

— Hasan Basri Çantay

O nankörlere ne oluyor ki sana doğru koşuyorlar

— Seyyid Kutub

عَنِ ٱلْيَمِينِ وَعَنِ ٱلشِّمَالِ عِزِينَ ﴿٣٧

Sağdan ve soldan fırka fırka.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sağdan ve soldan halka halka olarak.

— İbni Kesir

(36-37) Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?

— Diyanet İşleri

(36-37) Şimdi, o küfredenlere ne oluyor ki senin sağ (ın) dan, sol (un) dan halka halka hep gözlerini sana doğru dikib bakmakdadırlar.

— Hasan Basri Çantay

Sağdan, soldan, ayrı ayrı gruplar halinde gelip etrafını sarıyorlar.

— Seyyid Kutub

أَيَطْمَعُ كُلُّ ٱمْرِئٍ مِّنْهُمْ أَن يُدْخَلَ جَنَّةَ نَعِيمٍ ﴿٣٨

Onlardan her kişi naîm cennetine sokulacağını ümid mi ediyor?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan herkes Naim cennetine konulacağını mı umuyor?

— İbni Kesir

Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?

— Diyanet İşleri

Onlardan herkes Naîm cennetine sokulacağını mı ümîd ediyor?

— Hasan Basri Çantay

Onlardan her biri, nimet cennetine sokulacağını mı umuyor yoksa?

— Seyyid Kutub

كَلَّآۖ إِنَّا خَلَقْنَٰهُم مِّمَّا يَعْلَمُونَ ﴿٣٩

Yağma yok, biz onları o bildikleri nesneden yarattık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır. Doğrusu Biz; onları, bilip durdukları şeyden yarattık.

— İbni Kesir

Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.

— Diyanet İşleri

Hayır (ne gezer)! Hakıykat biz onları (da) o bilib durdukları şeyden yaratdık.

— Hasan Basri Çantay

Hayır! Öyle şey yok. Aldatıcı akıbetten kurtulamazlar onlar. Biz onları bildikleri şeyden yarattık.

— Seyyid Kutub

AYARLAR