بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِلَّا ٱلْمُصَلِّينَ ﴿٢٢

Müstesna ancak o musallîler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak namaz kılanlar müstesna.

— İbni Kesir

Ancak, namaz kılanlar başka.

— Diyanet İşleri

(22-23) (Fakat şunlar) öyle değil: Namaz kılanlar ki onlar namazlarına devam edenlerdir.

— Hasan Basri Çantay

Ancak namaz kılanlar bunun dışındadır.

— Seyyid Kutub

ٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَاتِهِمْ دَآئِمُونَ ﴿٢٣

Onlar ki namazlarına müdavimdirler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki; namazlarında daimdirler.

— İbni Kesir

Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.

— Diyanet İşleri

(22-23) (Fakat şunlar) öyle değil: Namaz kılanlar ki onlar namazlarına devam edenlerdir.

— Hasan Basri Çantay

Onlar ki: Namazlarını sürekli kılarlar aksatmazlar.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ فِىٓ أَمْوَٰلِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ ﴿٢٤

Ve onlarki mallarında vardır bir hakkı malûm.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onlar ki; mallarında belirli bir hak vardır;

— İbni Kesir

(24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

— Diyanet İşleri

(24-25) Mallarında sâil ve mahrum için belli bir hak tanıyanlar,

— Hasan Basri Çantay

Mallarında belli bir hisse vardır.

— Seyyid Kutub

لِّلسَّآئِلِ وَٱلْمَحْرُومِ ﴿٢٥

Hem sâil için hem mahrum.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dilenen ve yoksula.

— İbni Kesir

(24-25) Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

— Diyanet İşleri

(24-25) Mallarında sâil ve mahrum için belli bir hak tanıyanlar,

— Hasan Basri Çantay

Saile ve mahruma.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ ٱلدِّينِ ﴿٢٦

Ve onlarki dîn gününü (ceza' gününü) tasdîk ederler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar ki; din gününü doğrularlar.

— İbni Kesir

Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir.

— Diyanet İşleri

ceza (ve hisab) gününün doğruluğuna inananlar.

— Hasan Basri Çantay

Ceza gününü tasdik ederler.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُم مِّنْ عَذَابِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ ﴿٢٧

Ve onlarki Rab’lerinin azâbından korkarlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onlar ki; Rabblarının azabından korkarlar.

— İbni Kesir

Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.

— Diyanet İşleri

Bir de (şunlar): Rablerinin azabından korkanlar.

— Hasan Basri Çantay

Rabblerinin azabından korkarlar.

— Seyyid Kutub

إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ ﴿٢٨

Çünkü rablarının azâbından emîn olunmaz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu onlar, Rabblarının azabından güvende değildirler.

— İbni Kesir

Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.

— Diyanet İşleri

Ki onlar filhakıyka Rablerinin azabından garantili değildirler.

— Hasan Basri Çantay

Çünkü Rabblerinin azabına güven olmaz.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَٰفِظُونَ ﴿٢٩

Ve onlarki apışlarını korurlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onlar ki; mahrem yerlerini korurlar.

— İbni Kesir

Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.

— Diyanet İşleri

(29-30) Şunlar da (öyle): Karılarından, yahud sağ ellerinin mâlik olduklarından başkasına karşı utanacak yerlerini saklayanlar. Çünkü onlar (bunlar Hakkında) kınanmış değildirler.

— Hasan Basri Çantay

Irzlarını korurlar.

— Seyyid Kutub

إِلَّا عَلَىٰٓ أَزْوَٰجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَٰنُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ ﴿٣٠

Ancak zevcelerine veya milki yemînlerine başka, Çünkü bunda levm olunmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak eşleri ve sağ ellerinin malik oldukları müstesna. Doğrusu onlar, bunun için kınanacak değildirler.

— İbni Kesir

Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.

— Diyanet İşleri

(29-30) Şunlar da (öyle): Karılarından, yahud sağ ellerinin mâlik olduklarından başkasına karşı utanacak yerlerini saklayanlar. Çünkü onlar (bunlar Hakkında) kınanmış değildirler.

— Hasan Basri Çantay

Yalnız eşlerine ya da ellerinin altında bulunan cariyelere karşı korumazlar. Bundan ötürü de onlar kınanmazlar.

— Seyyid Kutub

فَمَنِ ٱبْتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْعَادُونَ ﴿٣١

Fakat ondan ötesini arayanlar, işte onlar haddi aşan hâşarılardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kim de bundan ötesini ararsa; işte onlar, haddi aşanların kendileridir.

— İbni Kesir

Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.

— Diyanet İşleri

Fakat bundan ötesini arayan kişiler (yok mu?) işte onlar haddi çiğneyip aşanların ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

Ama kim bundan ötesini ararsa, onlar sınırı aşanlardır.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ هُمْ لِأَمَٰنَٰتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَٰعُونَ ﴿٣٢

Ve onlarki emanetlerine ve ahdlerine riayet ederler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve onlar ki; emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler.

— İbni Kesir

Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.

— Diyanet İşleri

(Şunlar da müstesna:) Emânetlerine ve ahidlerine riaayet edenler.

— Hasan Basri Çantay

Emanetlerini ve ahidlerini gözetirler.

— Seyyid Kutub

AYARLAR