بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
كُلُواْ وَٱشۡرَبُواْ هَنِيٓـَٔۢا بِمَآ أَسۡلَفۡتُمۡ فِي ٱلۡأَيَّامِ ٱلۡخَالِيَةِ ٢٤
Yeyin için afiyet olsun, takdim ettiklerinize mukabil geçmiş günlerde.
Geçmiş günlerde peşinen işlediklerinize karşılık afiyetle yeyin, için.
(Onlara şöyle denir:) “Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için.
«(Dünyâda) geçmiş günlerde takdim etdiğiniz (iyi amellerin karşılığı olarak afiyetle yeyin, için».
Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yiyin için.
وَأَمَّا مَنۡ أُوتِيَ كِتَٰبَهُۥ بِشِمَالِهِۦ فَيَقُولُ يَٰلَيۡتَنِي لَمۡ أُوتَ كِتَٰبِيَهۡ ٢٥
Amma kitabına soliyle erdirilmiş olan da der ki: eyvah keşke erdirilmese idim kitabıma.
Kitabı solundan verilmiş olana gelince; der ki: Keşki kitabım bana verilmeseydi.
Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.”
Kitabı sol eline verilmiş olan kişiye gelince, o da der ki, «Ah keşki benim kitabım verilmeseydi».
Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: «Keşke bana kitabım verilmeseydi,
وَلَمۡ أَدۡرِ مَا حِسَابِيَهۡ ٢٦
Ve vâkıf olmasa idim ne imiş? Hesabıma.
Hesabımın da ne olduğunu bilmeseydim.
“Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim.”
«Hisâbımın da ne olduğunu bilmeseydim».
Şu hesabımı hiç görmemiş olsaydım!
يَٰلَيۡتَهَا كَانَتِ ٱلۡقَاضِيَةَ ٢٧
Ne olurdu iş bitiren olaydı o (ölüm).
Keşki bu iş son bulmuş olsaydı.
“Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.”
«Ah keşki o (ölüm, hayâtıma) kat'î bir son verici olsaydı».
Keşke (ölüm işimi) bitirmiş olsaydı!
مَآ أَغۡنَىٰ عَنِّي مَالِيَهۡۜ ٢٨
Hiç bir şeye yaramadı benden yana malım.
Malım hiç fayda vermedi bana.
“Malım bana hiçbir yarar sağlamadı.”
«Malım bana bir fâide vermedi».
Malım bana hiçbir fayda vermedi,
هَلَكَ عَنِّي سُلۡطَٰنِيَهۡ ٢٩
Mahv oldu benden saltanat-ü sâmanım.
Gücüm de yok olup gitti benden.
“Saltanatım da yok olup gitti.”
«(Bütün) saltanatım benden ayrılıb mahvoldu».
Gücüm benden yok olup gitti.»
خُذُوهُ فَغُلُّوهُ ٣٠
Tutun onu hemen bağlayın onu.
Tutun onu da bağlayın.
(Allah, şöyle der:) “Onu yakalayıp bağlayın.”
(Allah buyurur:) «Tutun onu da (ellerini, boynunu) bağlayın».
«Tutun onu, bağlayın onu,
ثُمَّ ٱلۡجَحِيمَ صَلُّوهُ ٣١
Sonra ancak Cahîme yaslayın onu.
Sonra cehenneme salın onu.
“Sonra onu cehenneme atın.”
«Sonra onu o alevli ateşe atın».
Sonra cehenneme sallayın onu.
ثُمَّ فِي سِلۡسِلَةٖ ذَرۡعُهَا سَبۡعُونَ ذِرَاعٗا فَٱسۡلُكُوهُ ٣٢
Sonra bir zincirde, ki boyu yetmiş arşın, yollayın onu.
Sonra da onu, boyu yetmiş arşın olan zincire vurun.
“Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu.”
«(Bundan) sonra da onu, yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde, oraya sokun».
Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu!
إِنَّهُۥ كَانَ لَا يُؤۡمِنُ بِٱللَّهِ ٱلۡعَظِيمِ ٣٣
Çünkü o Allahu azîmüşşana inanmıyordu.
Çünkü o, yüce Allah'a inanmazdı.
“Çünkü o, azamet sahibi Allah’a iman etmiyordu.”
«Çünkü o, O büyük Allaha inanmazdı».
Çünkü o Büyük Allah'a inanmıyordu.
وَلَا يَحُضُّ عَلَىٰ طَعَامِ ٱلۡمِسۡكِينِ ٣٤
Ve fukaranın yiyeceğine hiç bakmıyordu.
Ve yoksulu doyurmaktan hoşlanmazdı. 69
“Yoksulu doyurmağa teşvik etmiyordu.”
«(kendisi) yoksula yemek (yedirmek şöyle dursun, başkalarını da) vermiye teşvıyk etmezdi»,
Yoksulu doyurmaya önayak olmazdı.»