بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمْ جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ ﴿٣٤

Şüphesiz ki korunan müttakîler içindir rablarının indinde naîm cennetleri.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki müttakiler için, Rabbları katında Naim cennetleri vardır.

— İbni Kesir

Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.

— Diyanet İşleri

Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar için Rableri nezdinde ni'meti dâim ve haalis cennetler vardır.

— Hasan Basri Çantay

Muttakiler içinde Rabbleri katında nimet bahçeleri vardır.

— Seyyid Kutub

أَفَنَجْعَلُ ٱلْمُسْلِمِينَ كَٱلْمُجْرِمِينَ ﴿٣٥

Ya artık, müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; müslümanları suçlular gibi tutar mıyız hiç?

— İbni Kesir

Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?

— Diyanet İşleri

Öyle ya, biz müslümanları o günahkârlar gibi yapar mıyız hiç?

— Hasan Basri Çantay

Öyle ya biz Müslümanları o günahkarlarla bir tutar mıyız hiç?

— Seyyid Kutub

مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ ﴿٣٦

Neniz var? Nasıl hükm ediyorsunuz?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ne oluyor size, nasıl hükmediyorsunuz?

— İbni Kesir

Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

— Diyanet İşleri

Size ne oluyor? Nasıl böyle hükmediyorsunuz?

— Hasan Basri Çantay

Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?

— Seyyid Kutub

أَمْ لَكُمْ كِتَٰبٌ فِيهِ تَدْرُسُونَ ﴿٣٧

Yoksa size mahsus bir kitap var da onda şu dersi mi okuyorsunuz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa size mahsus bir kitab var da ondan mı okuyorsunuz?

— İbni Kesir

Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz?

— Diyanet İşleri

Yoksa size mahsus (indirilmiş) bir kitab var da onda mı okuyorsunuz?!

— Hasan Basri Çantay

Yoksa bir kitabınız var da ondan mı bu hükümleri okuyorsunuz?

— Seyyid Kutub

إِنَّ لَكُمْ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ ﴿٣٨

Siz âlemde her neyi ihtiyar ederseniz o her halde sizin olacak diye?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Seçtikleriniz herhalde orada olacaktır.

— İbni Kesir

Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?)

— Diyanet İşleri

Ki içinde ne (arzu ve) ihtiyar ederseniz, hepsi mutlaka sizin (olacakdır diye yazılıdır)?!

— Hasan Basri Çantay

Onda beğendiğiniz her şeyi mi buluyorsunuz?

— Seyyid Kutub

أَمْ لَكُمْ أَيْمَٰنٌ عَلَيْنَا بَٰلِغَةٌ إِلَىٰ يَوْمِ ٱلْقِيَٰمَةِۙ إِنَّ لَكُمْ لَمَا تَحْكُمُونَ ﴿٣٩

Yoksa size karşı üzerimizde kıyamet gününe kadar sürecek yemînler, teahhüdler mi var, siz her ne hukm ederseniz her halde öyle olacak diye?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa kıyamet gününe kadar sürüp gidecek ahidler mi var aleyhimizde? Muhakkak ki hükmettikleriniz sizin olacaktır.

— İbni Kesir

Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?

— Diyanet İşleri

Yahud üzerimizde, sizin lehinize kıyamet gününe kadar (sürecek) yeminler (imiz, teahhüdlerimiz) mi vardır ki (nefisleriniz için) ne hukûm ederseniz, mutlaka sizindir?!

— Hasan Basri Çantay

Yoksa «İstediğiniz gibi hükmedebilirsiniz» diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

— Seyyid Kutub

سَلْهُمْ أَيُّهُم بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ ﴿٤٠

Sor bakalım onlara içlerinde ona kefîl hangisi?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sor onlara; hangisi bunu üzerine alacak?

— İbni Kesir

Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?”

— Diyanet İşleri

(Habîbim) sor kendilerine: Onlardan hangisi bunun avukatı olacak?

— Hasan Basri Çantay

Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?

— Seyyid Kutub

أَمْ لَهُمْ شُرَكَآءُ فَلْيَأْتُواْ بِشُرَكَآئِهِمْ إِن كَانُواْ صَٰدِقِينَ ﴿٤١

Yoksa onların şerikleri mi var? O halde şeriklerini getirsinler, sadık iseler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yoksa onların ortakları mı var? Öyleyse ortaklarını da getirsinler. Eğer sadıklardan iseler.

— İbni Kesir

Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!

— Diyanet İşleri

Yoksa ortakları da mı var onların? Öyleyse o ortaklarını da getirsinler, (iddialarında) doğrucu (adam) lar iseler.

— Hasan Basri Çantay

Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Doğru iseler ortaklarını çağırsınlar.

— Seyyid Kutub

يَوْمَ يُكْشَفُ عَن سَاقٍ وَيُدْعَوْنَ إِلَى ٱلسُّجُودِ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ ﴿٤٢

O gün ki saktan bir keşf olunur ve secdeye davet edilirler o vakit gücleri yetmez.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O gün; baldırlar açılır ve secdeye çağrılırlar. Ama buna güç yetiremezler.

— İbni Kesir

(42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.

— Diyanet İşleri

(Hatırla ki o gün) baldır (lar) ın açılacağı, kendilerinin secdeye da'vet edilecekleri bir gündür. Fakat (buna) güc yetiremeyeceklerdir.

— Hasan Basri Çantay

O gün işin dehşetinden baldırlar açılır; ve secdeye davet edilecekleri gün secde edemezler.

— Seyyid Kutub

خَٰشِعَةً أَبْصَٰرُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۖ وَقَدْ كَانُواْ يُدْعَوْنَ إِلَى ٱلسُّجُودِ وَهُمْ سَٰلِمُونَ ﴿٤٣

Gözleri düşmüş, kendilerini bir zillet sarmış bulunur, halbuki o secdeye onlar sağ sâlim iken davet olunuyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gözleri dönmüş olarak, yğzlerini zillet bürür. Halbuki kendileri sapa* sağlam oldukları vakit secdeye çağırılmışlardı.

— İbni Kesir

(42-43) Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.

— Diyanet İşleri

(Evet, secdeye da'vet edilecekler) gözleri düşük, kendilerini bir zillet sarmış olarak. Halbuki onlar bu secdeye (dünyâda) herşeyden salim ve sapasağlam iken da'vet ediliyorlardı.

— Hasan Basri Çantay

Gözleri dönmüş olarak yüzlerini zillet kaplar. Onlar sağlam iken de secdeye davet edildiler fakat secde etmezlerdi.

— Seyyid Kutub

فَذَرْنِى وَمَن يُكَذِّبُ بِهَٰذَا ٱلْحَدِيثِۖ سَنَسْتَدْرِجُهُم مِّنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٤٤

O halde bana bırak bu sözü tekzib edenleri, biz onları istidrac ile çıkarır, bilemeyecekleri cihetten yuvarlarız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bu sözü yalanlayanları Bana bırak. Biz; onları, kendilerinin bilmeyecekleri bir yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.

— İbni Kesir

(Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur’an’ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helâka yaklaştıracağız.

— Diyanet İşleri

Artık bu sözü yalan sayanları bana bırak. Biz onları, kendilerinin bilmeyecekleri bir cihetden, derece derece azaba yaklaşdırıyoruz.

— Hasan Basri Çantay

Bu sözü yalanlayanı bana bırak; onları bilmedikleri yerden derece derece azaba yaklaştıracağız.

— Seyyid Kutub

AYARLAR