بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَأَقۡبَلَ بَعۡضُهُمۡ عَلَىٰ بَعۡضٖ يَتَلَٰوَمُونَ ٣٠
Sonra döndüler kendilerine levm ediyorlardı.
Şimdi birbirlerini yermeye başladılar.
Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.
Şimdi kabahati birbirlerine yüklemiye başladı (lar).
Ardından, kabahati birbirlerine yüklemeye başladılar.
قَالُواْ يَٰوَيۡلَنَآ إِنَّا كُنَّا طَٰغِينَ ٣١
Yazıklar olsun bizlere, bizler doğrusu azgınlarmışız.
Dediler ki: Yazıklar olsun bize, doğrusu biz; azgınlardanmışız.
Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!”
«Yazıklar olsun bize, dediler, hakıykaten biz azgınlarmışız».
Nihayet şöyle dediler: «Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kimselermişiz.»
عَسَىٰ رَبُّنَآ أَن يُبۡدِلَنَا خَيۡرٗا مِّنۡهَآ إِنَّآ إِلَىٰ رَبِّنَا رَٰغِبُونَ ٣٢
Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını vere, her halde biz bütün rağbetimizi Rabbımıza çeviriyoruz.
Belki Rabbımız bize bundan daha iyisini verir. Doğrusu biz; artık Rabbımızdan dilemekteyiz.
“Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.”
«(Eh) Rabbimizin bize, bunun yerine, ondan daha hayırlısını vermesi me'müldür. Biz (bütün dilek ve isteklerimizi artık) gerçekden Rabbimize çevirenleriz».
Belki Rabbimiz bize bundan daha iyisini verir; doğrusu artık, Rabbimizden dilemekteyiz.
كَذَٰلِكَ ٱلۡعَذَابُۖ وَلَعَذَابُ ٱلۡأٓخِرَةِ أَكۡبَرُۚ لَوۡ كَانُواْ يَعۡلَمُونَ ٣٣
İşte böyledir azâb, ve elbette Âhiret azâbı daha büyüktür, fakat bilselerdi.
Azab işte böyledir. Fakat ahiret azabı elbet daha büyüktür. Keşki bilmiş olsalardı.
İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!
İşte azâb böyledir. Ahiret azâbı ise elbet daha büyükdür. (Bunu) bilselerdi...
İşte azab böyledir. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi.
إِنَّ لِلۡمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمۡ جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ ٣٤
Şüphesiz ki korunan müttakîler içindir rablarının indinde naîm cennetleri.
Muhakkak ki müttakiler için, Rabbları katında Naim cennetleri vardır.
Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.
Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar için Rableri nezdinde ni'meti dâim ve haalis cennetler vardır.
Muttakiler içinde Rabbleri katında nimet bahçeleri vardır.
أَفَنَجۡعَلُ ٱلۡمُسۡلِمِينَ كَٱلۡمُجۡرِمِينَ ٣٥
Ya artık, müslimleri mücrimler gibi kılar mıyız?
Biz; müslümanları suçlular gibi tutar mıyız hiç?
Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?
Öyle ya, biz müslümanları o günahkârlar gibi yapar mıyız hiç?
Öyle ya biz Müslümanları o günahkarlarla bir tutar mıyız hiç?
مَا لَكُمۡ كَيۡفَ تَحۡكُمُونَ ٣٦
Neniz var? Nasıl hükm ediyorsunuz?
Ne oluyor size, nasıl hükmediyorsunuz?
Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
Size ne oluyor? Nasıl böyle hükmediyorsunuz?
Size ne oluyor? Ne biçim hüküm veriyorsunuz?
أَمۡ لَكُمۡ كِتَٰبٞ فِيهِ تَدۡرُسُونَ ٣٧
Yoksa size mahsus bir kitap var da onda şu dersi mi okuyorsunuz.
Yoksa size mahsus bir kitab var da ondan mı okuyorsunuz?
Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz?
Yoksa size mahsus (indirilmiş) bir kitab var da onda mı okuyorsunuz?!
Yoksa bir kitabınız var da ondan mı bu hükümleri okuyorsunuz?
إِنَّ لَكُمۡ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ ٣٨
Siz âlemde her neyi ihtiyar ederseniz o her halde sizin olacak diye?
Seçtikleriniz herhalde orada olacaktır.
Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?)
Ki içinde ne (arzu ve) ihtiyar ederseniz, hepsi mutlaka sizin (olacakdır diye yazılıdır)?!
Onda beğendiğiniz her şeyi mi buluyorsunuz?
أَمۡ لَكُمۡ أَيۡمَٰنٌ عَلَيۡنَا بَٰلِغَةٌ إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ إِنَّ لَكُمۡ لَمَا تَحۡكُمُونَ ٣٩
Yoksa size karşı üzerimizde kıyamet gününe kadar sürecek yemînler, teahhüdler mi var, siz her ne hukm ederseniz her halde öyle olacak diye?
Yoksa kıyamet gününe kadar sürüp gidecek ahidler mi var aleyhimizde? Muhakkak ki hükmettikleriniz sizin olacaktır.
Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?
Yahud üzerimizde, sizin lehinize kıyamet gününe kadar (sürecek) yeminler (imiz, teahhüdlerimiz) mi vardır ki (nefisleriniz için) ne hukûm ederseniz, mutlaka sizindir?!
Yoksa «İstediğiniz gibi hükmedebilirsiniz» diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?
سَلۡهُمۡ أَيُّهُم بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ ٤٠
Sor bakalım onlara içlerinde ona kefîl hangisi?
Sor onlara; hangisi bunu üzerine alacak?
Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?”
(Habîbim) sor kendilerine: Onlardan hangisi bunun avukatı olacak?
Sor onlara: Bu iddiayı onların hangisi savunacak?