بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

فَأَصْبَحَتْ كَٱلصَّرِيمِ ﴿٢٠

Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَتَنَادَوْاْ مُصْبِحِينَ ﴿٢١

Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

أَنِ ٱغْدُواْ عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَٰرِمِينَ ﴿٢٢

Haydin kesecekseniz harsinize (kültürünüze) erkence koşun dediler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَٱنطَلَقُواْ وَهُمْ يَتَخَٰفَتُونَ ﴿٢٣

Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı:

— Elmalılı Hamdi Yazır

أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا ٱلْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ ﴿٢٤

Sakın bu gün aranıza bir miskîn sokulmasın diyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَغَدَوْاْ عَلَىٰ حَرْدٍ قَٰدِرِينَ ﴿٢٥

Sırf bir mena gücleri yeterek erkenden gittiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوٓاْ إِنَّا لَضَآلُّونَ ﴿٢٦

Vakta ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

بَلْ نَحْنُ مَحْرُومُونَ ﴿٢٧

Yok biz mahrum edilmişiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

قَالَ أَوْسَطُهُمْ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ لَوْلَا تُسَبِّحُونَ ﴿٢٨

Ortancaları (en mutedilleri) demedim mi size: tesbîh etseydiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

قَالُواْ سُبْحَٰنَ رَبِّنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ ﴿٢٩

Sübhansın ya Rabbena! Dediler: bizler doğrusu zalimlermişiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَلَٰوَمُونَ ﴿٣٠

Sonra döndüler kendilerine levm ediyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

AYARLAR