بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

إِنَّا بَلَوۡنَٰهُمۡ كَمَا بَلَوۡنَآ أَصۡحَٰبَ ٱلۡجَنَّةِ إِذۡ أَقۡسَمُواْ لَيَصۡرِمُنَّهَا مُصۡبِحِينَ ١٧

O bağ sahiblerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi: sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; vaktiyle o bahçe sahiplerini denediğimiz gibi bunları da denedik. Hani sabah olunca; onu mutlaka devşireceklerine ve biçeceklerine yemin etmişlerdi.

– İbni Kesir

Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.

– Diyanet İşleri

Biz, o bağçe saahiblerini nasıl belâya uğratdiysek muhakkak bunları da belâlandırdık. Hani (bağçe saahibleri) sabah olunca onu mutlakaa devşireceklerine, biçeceklerine yemîn etmişlerdi.

– Hasan Basri Çantay

Biz, vakti ile «bahçe sahiplerini» sınadığımız gibi, onları da sınadık. Hani onlar (bahçe sahipleri) sabah olurken kimse görmeden onun mahsullerini toplayacaklarına yemin etmişlerdi.

– Seyyid Kutub

وَلَا يَسۡتَثۡنُونَ ١٨

Bir istisna da yapmıyorlardı.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bir istisna da yapmıyorlardı.

– İbni Kesir

(Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. (“İnşaallah” demiyorlardı.)

– Diyanet İşleri

(Bu babda) istisna da yapmıyorlardı.

– Hasan Basri Çantay

Onlar istisna da etmiyorlardı.

– Seyyid Kutub

فَطَافَ عَلَيۡهَا طَآئِفٞ مِّن رَّبِّكَ وَهُمۡ نَآئِمُونَ ١٩

Derken ona Rabbından bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ama onlar, daha uykuda iken; Rabbının katından gönderilen bir salgın onu sardı da,

– İbni Kesir

Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.

– Diyanet İşleri

Halbuki onlar uyurlarken hemen Rabbinden (gönderilen) dolaşıcı bir belâ onu sardı da.

– Hasan Basri Çantay

Ancak onlar uyurken Rabbin katından gönderilen bir salgın o bahçeyi sarıvermişti de.

– Seyyid Kutub

فَأَصۡبَحَتۡ كَٱلصَّرِيمِ ٢٠

Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti.

– Elmalılı Hamdi Yazır

O, kupkuru kesildi.

– İbni Kesir

Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü.

– Diyanet İşleri

(O bağçe) simsiyah kesiliverdi.

– Hasan Basri Çantay

Bahçe simsiyah olmuştu.

– Seyyid Kutub

فَتَنَادَوۡاْ مُصۡبِحِينَ ٢١

Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sabah erken birbirlerine seslendiler;

– İbni Kesir

(21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler.

– Diyanet İşleri

İşte sabaha karşı birbirlerini çağırdılar.

– Hasan Basri Çantay

Sabahleyin birbirlerine seslendiler.

– Seyyid Kutub

أَنِ ٱغۡدُواْ عَلَىٰ حَرۡثِكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَٰرِمِينَ ٢٢

Haydin kesecekseniz harsinize (kültürünüze) erkence koşun dediler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Mahsullerinizi devşirecekseniz erkence çıkın, diye.

– İbni Kesir

(21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler.

– Diyanet İşleri

«Devşirecekseniz erkence mahsulünüzü (devşirmiye) çıkın» diye.

– Hasan Basri Çantay

Haydi ürünleri toplayacaksanız erkenden ekininize gidin diye.

– Seyyid Kutub

فَٱنطَلَقُواْ وَهُمۡ يَتَخَٰفَتُونَ ٢٣

Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı:

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ve gizli gizli konuşarak yürüyorlardı.

– İbni Kesir

(23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular.

– Diyanet İşleri

Derken onlar aralarında fısıldaşarak gitdiler:

– Hasan Basri Çantay

Derken yürüdüler ve şöyle fısıldaşıyorlardı:

– Seyyid Kutub

أَن لَّا يَدۡخُلَنَّهَا ٱلۡيَوۡمَ عَلَيۡكُم مِّسۡكِينٞ ٢٤

Sakın bu gün aranıza bir miskîn sokulmasın diyorlardı.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sakın bugün hiç bir yoksul çıkmasın karşınıza ve oraya girmesin, diye.

– İbni Kesir

(23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular.

– Diyanet İşleri

«Sakın bugün karşınıza hiçbir yoksul (çıkıb) oraya girmesin» diye.

– Hasan Basri Çantay

Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın.

– Seyyid Kutub

وَغَدَوۡاْ عَلَىٰ حَرۡدٖ قَٰدِرِينَ ٢٥

Sırf bir mena gücleri yeterek erkenden gittiler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Güçleri yetermiş gibi erkenden gittiler.

– İbni Kesir

(Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği hâlde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar.

– Diyanet İşleri

(Fakirleri) men'e (sanki) gücleri yetecek adamlar tavriyle erkenden gitdiler.

– Hasan Basri Çantay

Ürünleri toplayacaklarından emin olarak erkenden gittiler.

– Seyyid Kutub

فَلَمَّا رَأَوۡهَا قَالُوٓاْ إِنَّا لَضَآلُّونَ ٢٦

Vakta ki o bağı gördüler, biz, dediler: her halde yanlış gelmişiz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onu gördüklerinde dediler ki: Herhalde biz yanlış geldik.

– İbni Kesir

Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler.

– Diyanet İşleri

Fakat onu (bu halde) görüverince dediler ki: «Her halde biz yanlış gelenleriz».

– Hasan Basri Çantay

Fakat bahçeyi görünce «Herhalde biz yolu şaşırdık» dediler.

– Seyyid Kutub

بَلۡ نَحۡنُ مَحۡرُومُونَ ٢٧

Yok biz mahrum edilmişiz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır, belki de biz mahrum bırakıldık.

– İbni Kesir

(Gerçeği anlayınca da), “Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!” dediler.

– Diyanet İşleri

(Sonra hakıykatı anlayınca da) «Hayır, biz mahrum (kalmış) larız».

– Hasan Basri Çantay

Hayır doğrusu biz mahrum bırakıldık.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu