بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

سَنَسِمُهُۥ عَلَى ٱلْخُرْطُومِ ﴿١٦

Biz, onun burnunu yakında yere sürteceğiz.

— İbni Kesir

إِنَّا بَلَوْنَٰهُمْ كَمَا بَلَوْنَآ أَصْحَٰبَ ٱلْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُواْ لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ ﴿١٧

Biz; vaktiyle o bahçe sahiplerini denediğimiz gibi bunları da denedik. Hani sabah olunca; onu mutlaka devşireceklerine ve biçeceklerine yemin etmişlerdi.

— İbni Kesir

وَلَا يَسْتَثْنُونَ ﴿١٨

Bir istisna da yapmıyorlardı.

— İbni Kesir

فَطَافَ عَلَيْهَا طَآئِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَآئِمُونَ ﴿١٩

Ama onlar, daha uykuda iken; Rabbının katından gönderilen bir salgın onu sardı da,

— İbni Kesir

فَأَصْبَحَتْ كَٱلصَّرِيمِ ﴿٢٠

O, kupkuru kesildi.

— İbni Kesir

فَتَنَادَوْاْ مُصْبِحِينَ ﴿٢١

Sabah erken birbirlerine seslendiler;

— İbni Kesir

أَنِ ٱغْدُواْ عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَٰرِمِينَ ﴿٢٢

Mahsullerinizi devşirecekseniz erkence çıkın, diye.

— İbni Kesir

فَٱنطَلَقُواْ وَهُمْ يَتَخَٰفَتُونَ ﴿٢٣

Ve gizli gizli konuşarak yürüyorlardı.

— İbni Kesir

أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا ٱلْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ ﴿٢٤

Sakın bugün hiç bir yoksul çıkmasın karşınıza ve oraya girmesin, diye.

— İbni Kesir

وَغَدَوْاْ عَلَىٰ حَرْدٍ قَٰدِرِينَ ﴿٢٥

Güçleri yetermiş gibi erkenden gittiler.

— İbni Kesir

فَلَمَّا رَأَوْهَا قَالُوٓاْ إِنَّا لَضَآلُّونَ ﴿٢٦

Onu gördüklerinde dediler ki: Herhalde biz yanlış geldik.

— İbni Kesir

AYARLAR