بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ءَايَٰتُنَا قَالَ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٥

Karşısında âyetlerimiz okunurken "eskilerin masalları" dedi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ayetlerimiz ona okunduğu zaman; öncekilerin masalları, der.

— İbni Kesir

Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der.

— Diyanet İşleri

Karşısında âyetlerimiz okunduğu zaman o, «Evvelkilerin masalları» demişdir.

— Hasan Basri Çantay

Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman: «Eskilerin masalları» dedi.

— Seyyid Kutub

سَنَسِمُهُۥ عَلَى ٱلْخُرْطُومِ ﴿١٦

Haberiniz olsun ki biz onlara belâ vermişizdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, onun burnunu yakında yere sürteceğiz.

— İbni Kesir

Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.

— Diyanet İşleri

Biz yakında onun hortumunun üstüne damga basacağız!

— Hasan Basri Çantay

Biz yakında onun burnuna damga vuracağız.

— Seyyid Kutub

إِنَّا بَلَوْنَٰهُمْ كَمَا بَلَوْنَآ أَصْحَٰبَ ٱلْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُواْ لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ ﴿١٧

O bağ sahiblerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi: sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; vaktiyle o bahçe sahiplerini denediğimiz gibi bunları da denedik. Hani sabah olunca; onu mutlaka devşireceklerine ve biçeceklerine yemin etmişlerdi.

— İbni Kesir

Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.

— Diyanet İşleri

Biz, o bağçe saahiblerini nasıl belâya uğratdiysek muhakkak bunları da belâlandırdık. Hani (bağçe saahibleri) sabah olunca onu mutlakaa devşireceklerine, biçeceklerine yemîn etmişlerdi.

— Hasan Basri Çantay

Biz, vakti ile «bahçe sahiplerini» sınadığımız gibi, onları da sınadık. Hani onlar (bahçe sahipleri) sabah olurken kimse görmeden onun mahsullerini toplayacaklarına yemin etmişlerdi.

— Seyyid Kutub

وَلَا يَسْتَثْنُونَ ﴿١٨

Bir istisna da yapmıyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bir istisna da yapmıyorlardı.

— İbni Kesir

(Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. (“İnşaallah” demiyorlardı.)

— Diyanet İşleri

(Bu babda) istisna da yapmıyorlardı.

— Hasan Basri Çantay

Onlar istisna da etmiyorlardı.

— Seyyid Kutub

فَطَافَ عَلَيْهَا طَآئِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَآئِمُونَ ﴿١٩

Derken ona Rabbından bir dolaşan dolaşıvermişti onlar uyuyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ama onlar, daha uykuda iken; Rabbının katından gönderilen bir salgın onu sardı da,

— İbni Kesir

Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.

— Diyanet İşleri

Halbuki onlar uyurlarken hemen Rabbinden (gönderilen) dolaşıcı bir belâ onu sardı da.

— Hasan Basri Çantay

Ancak onlar uyurken Rabbin katından gönderilen bir salgın o bahçeyi sarıvermişti de.

— Seyyid Kutub

فَأَصْبَحَتْ كَٱلصَّرِيمِ ﴿٢٠

Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O, kupkuru kesildi.

— İbni Kesir

Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü.

— Diyanet İşleri

(O bağçe) simsiyah kesiliverdi.

— Hasan Basri Çantay

Bahçe simsiyah olmuştu.

— Seyyid Kutub

فَتَنَادَوْاْ مُصْبِحِينَ ﴿٢١

Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sabah erken birbirlerine seslendiler;

— İbni Kesir

(21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler.

— Diyanet İşleri

İşte sabaha karşı birbirlerini çağırdılar.

— Hasan Basri Çantay

Sabahleyin birbirlerine seslendiler.

— Seyyid Kutub

أَنِ ٱغْدُواْ عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَٰرِمِينَ ﴿٢٢

Haydin kesecekseniz harsinize (kültürünüze) erkence koşun dediler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Mahsullerinizi devşirecekseniz erkence çıkın, diye.

— İbni Kesir

(21-22) Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler.

— Diyanet İşleri

«Devşirecekseniz erkence mahsulünüzü (devşirmiye) çıkın» diye.

— Hasan Basri Çantay

Haydi ürünleri toplayacaksanız erkenden ekininize gidin diye.

— Seyyid Kutub

فَٱنطَلَقُواْ وَهُمْ يَتَخَٰفَتُونَ ﴿٢٣

Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı:

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve gizli gizli konuşarak yürüyorlardı.

— İbni Kesir

(23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular.

— Diyanet İşleri

Derken onlar aralarında fısıldaşarak gitdiler:

— Hasan Basri Çantay

Derken yürüdüler ve şöyle fısıldaşıyorlardı:

— Seyyid Kutub

أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا ٱلْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ ﴿٢٤

Sakın bu gün aranıza bir miskîn sokulmasın diyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sakın bugün hiç bir yoksul çıkmasın karşınıza ve oraya girmesin, diye.

— İbni Kesir

(23-24) Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular.

— Diyanet İşleri

«Sakın bugün karşınıza hiçbir yoksul (çıkıb) oraya girmesin» diye.

— Hasan Basri Çantay

Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın.

— Seyyid Kutub

وَغَدَوْاْ عَلَىٰ حَرْدٍ قَٰدِرِينَ ﴿٢٥

Sırf bir mena gücleri yeterek erkenden gittiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Güçleri yetermiş gibi erkenden gittiler.

— İbni Kesir

(Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği hâlde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar.

— Diyanet İşleri

(Fakirleri) men'e (sanki) gücleri yetecek adamlar tavriyle erkenden gitdiler.

— Hasan Basri Çantay

Ürünleri toplayacaklarından emin olarak erkenden gittiler.

— Seyyid Kutub

AYARLAR