بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

أَن كَانَ ذَا مَالٍ وَبَنِينَ ﴿١٤

(Öylesini tanıma) mal ve oğullar saahibi olmuş diye.

— Hasan Basri Çantay

إِذَا تُتْلَىٰ عَلَيْهِ ءَايَٰتُنَا قَالَ أَسَٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿١٥

Karşısında âyetlerimiz okunduğu zaman o, «Evvelkilerin masalları» demişdir.

— Hasan Basri Çantay

سَنَسِمُهُۥ عَلَى ٱلْخُرْطُومِ ﴿١٦

Biz yakında onun hortumunun üstüne damga basacağız!

— Hasan Basri Çantay

إِنَّا بَلَوْنَٰهُمْ كَمَا بَلَوْنَآ أَصْحَٰبَ ٱلْجَنَّةِ إِذْ أَقْسَمُواْ لَيَصْرِمُنَّهَا مُصْبِحِينَ ﴿١٧

Biz, o bağçe saahiblerini nasıl belâya uğratdiysek muhakkak bunları da belâlandırdık. Hani (bağçe saahibleri) sabah olunca onu mutlakaa devşireceklerine, biçeceklerine yemîn etmişlerdi.

— Hasan Basri Çantay

وَلَا يَسْتَثْنُونَ ﴿١٨

(Bu babda) istisna da yapmıyorlardı.

— Hasan Basri Çantay

فَطَافَ عَلَيْهَا طَآئِفٌ مِّن رَّبِّكَ وَهُمْ نَآئِمُونَ ﴿١٩

Halbuki onlar uyurlarken hemen Rabbinden (gönderilen) dolaşıcı bir belâ onu sardı da.

— Hasan Basri Çantay

فَأَصْبَحَتْ كَٱلصَّرِيمِ ﴿٢٠

(O bağçe) simsiyah kesiliverdi.

— Hasan Basri Çantay

فَتَنَادَوْاْ مُصْبِحِينَ ﴿٢١

İşte sabaha karşı birbirlerini çağırdılar.

— Hasan Basri Çantay

أَنِ ٱغْدُواْ عَلَىٰ حَرْثِكُمْ إِن كُنتُمْ صَٰرِمِينَ ﴿٢٢

«Devşirecekseniz erkence mahsulünüzü (devşirmiye) çıkın» diye.

— Hasan Basri Çantay

فَٱنطَلَقُواْ وَهُمْ يَتَخَٰفَتُونَ ﴿٢٣

Derken onlar aralarında fısıldaşarak gitdiler:

— Hasan Basri Çantay

أَن لَّا يَدْخُلَنَّهَا ٱلْيَوْمَ عَلَيْكُم مِّسْكِينٌ ﴿٢٤

«Sakın bugün karşınıza hiçbir yoksul (çıkıb) oraya girmesin» diye.

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR