بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ثُمَّ ٱرۡجِعِ ٱلۡبَصَرَ كَرَّتَيۡنِ يَنقَلِبۡ إِلَيۡكَ ٱلۡبَصَرُ خَاسِئٗا وَهُوَ حَسِيرٞ ٤
Sonra yine çevir gözü, tekrar tekrar, sana döner ö göz hîtab olarak zelîl-ü hakîr.
Sonra gözünü iki kere daha çevir; göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun sana dönecektir.
Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.
Sonra gözü (nü) iki kerre daha çevir. (Nihayet) o göz, hor ve hakîr yine sana dönecekdir ve o, (artık bir kusur bulabilmekden) yorulmuşdur.
Sonra gözünü iki kez daha döndür bak. Göz aradığı kusuru bulmaktan umudu keserek yorgun ve bitkin bir halde sana döner.
وَلَقَدۡ زَيَّنَّا ٱلسَّمَآءَ ٱلدُّنۡيَا بِمَصَٰبِيحَ وَجَعَلۡنَٰهَا رُجُومٗا لِّلشَّيَٰطِينِۖ وَأَعۡتَدۡنَا لَهُمۡ عَذَابَ ٱلسَّعِيرِ ٥
Celâlim hakkı için biz o dünya Semâ’yı takım takım kandillerle donattık ve onları şeytanlar için (rucum) atmalar yaptık, hem onlar için o çılğın ateş azâbını hazırladık (ki azâbı Seıyr).
Andolsun ki; Biz, yere en yakın göğü kandillerle donattık. Onlarla şeytanların taşlanmasını sağladık. Ve onlara, çılgın alevli azabı hazırladık.
Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.
Andolsun ki biz yere en yakın olan göğü kandillerle donatdık. Bunları şeytanlara da atış taneleri yapdık ve onlara çılgın ateş (cehennem) azâbı hazırladık.
And olsun biz, dünyaya en yakın göğü lambalarla donattık. Bunları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve onlara ateş azabını hazırladık.
وَلِلَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِمۡ عَذَابُ جَهَنَّمَۖ وَبِئۡسَ ٱلۡمَصِيرُ ٦
Kendilerinin Rabb’ine küfredenler için de cehennem azâbı vardır, ona gidiş de ne fena akibettir.
Rabblarına küfredenler için de cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir.
Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası!
Rablerine küfredenler için de (böyle) cehennem azâbı vardır. O, ne kötü dönüşdür!
Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. O ne kötü dönüştür.
إِذَآ أُلۡقُواْ فِيهَا سَمِعُواْ لَهَا شَهِيقٗا وَهِيَ تَفُورُ ٧
İçine atıldıkları vakit onun öyle bir hıçkırışını işidirlerki feveran ediyordur.
Oraya atıldıklarında; onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.
Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultuyu işitirler.
Onun içine atıldıkları zaman onun kaynar haldeki bed sesini işitdiler (işidirler).
Oraya atıldıklarında onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.
تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ ٱلۡغَيۡظِۖ كُلَّمَآ أُلۡقِيَ فِيهَا فَوۡجٞ سَأَلَهُمۡ خَزَنَتُهَآ أَلَمۡ يَأۡتِكُمۡ نَذِيرٞ ٨
Hemen hemen öfkeden patlıyacak gibi bir hale gelir, içine bir alay atıldıkça her defasında onlara onun bekçileri "size kocundurucu bir peygamber (bir nezîr) gelmedimi?" diye sorarlar.
Nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Her bir topluluk ona atıldığında, bekçileri onlara sorarlar: Size bir uyarıcı gelmedi mi?
Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar.
Öfkesinden hemen hemen çatlayacak gibi olur o. (Onlardan) her güruh, içine atıldıkça kendilerine bekçileri sordular (sorarlar): «Size, (bu) azâb ile korkutan (bir peygamber) gelmedi mi?»
Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her topluluk onun içine atıldıkça cehennem bekçileri onlara; «Size bir uyarıcı gelmedi mi?» diye sorarlar.
قَالُواْ بَلَىٰ قَدۡ جَآءَنَا نَذِيرٞ فَكَذَّبۡنَا وَقُلۡنَا مَا نَزَّلَ ٱللَّهُ مِن شَيۡءٍ إِنۡ أَنتُمۡ إِلَّا فِي ضَلَٰلٖ كَبِيرٖ ٩
Evet, doğrusu bize kocundurucu bir peygamber (bir nezîr) geldi, fakat biz ona inanmadık ve Allah, hiç bir şey indirmedi, siz büyük bir dalâl içindesiniz diye tekzib ettik derler.
Onlar: Evet, doğrusu bize bir uyarıcı geldi, ama biz yalanladık ve: Allah, hiç bir şey indirmemiştir. Siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik, derler.
Onlar da şöyle derler: “Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.”
Onlar «Evet, dediler (derler), gerçek bize, (bu) azâb ile korkutan peygamber gelmişdir. Fakat biz (onları) yalan saydık ve Allah hiç birşey indirmemişdir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz dedik».
Onlar; «Evet, doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz büyük bir sapıklık içindesiniz» dedik.
وَقَالُواْ لَوۡ كُنَّا نَسۡمَعُ أَوۡ نَعۡقِلُ مَا كُنَّا فِيٓ أَصۡحَٰبِ ٱلسَّعِيرِ ١٠
Ve biz işidir veya akl eder olsaydık bu saîr eshabı içinde bulunmazdık, derler.
Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, bu çılgın alevli ateş halkı arasında bulunmazdık, derler.
Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.”
Ve (şunu) söylediler (söylerler): «Eğer bizi dinler, yahud aklımızı kullanır (insanlar) olsaydık şu çılgın cehennem yârânı içinde bulunmazdık.»
Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde olmazdık derler.
فَٱعۡتَرَفُواْ بِذَنۢبِهِمۡ فَسُحۡقٗا لِّأَصۡحَٰبِ ٱلسَّعِيرِ ١١
İşte günahlarını itiraf ettiler, kahrolsun o halde eshabı saîr.
Böylece günahlarını itiraf ettiler. Yok olsun çılgın alevli cehennem ashabı.
İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah’ın rahmetinden uzak olsun!
Bu suretle günâhlarını i'tiraaf etdiler (ederler). (Ko Allah) Cehennem yaranını (rahmetinden) koğsun!
Böylece günahlarını itiraf ederler. Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!
إِنَّ ٱلَّذِينَ يَخۡشَوۡنَ رَبَّهُم بِٱلۡغَيۡبِ لَهُم مَّغۡفِرَةٞ وَأَجۡرٞ كَبِيرٞ ١٢
Çünkü o rablarına gıyabda saygı besleyenler yokmu, muhakkak ki mağfiret ve büyük bir ecir onlar içindir.
Muhakkak ki gayb ile Rabblarından korkanlar, işte onlar için, mağfiret ve büyük mükafat vardır.
Görmedikleri hâlde Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.
Filhakıyka, Rableri (nin azâb) ından gıyaben korkanlar (yok mu?) onlar için hem mağfiret var, hem büyük mükâfat.
Fakat görmeden Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için bağışlanma ve büyük mükafat vardır.
وَأَسِرُّواْ قَوۡلَكُمۡ أَوِ ٱجۡهَرُواْ بِهِۦٓۖ إِنَّهُۥ عَلِيمُۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ ١٣
Sözünüzü ister sır tutun ister açığa vurun, çünkü o bütün sînelerin künhünü bilir.
Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; muhakkak ki O, göğüslerin özünü bilendir.
Sözünüzü gizleyin, yahut onu açığa vurun; (fark etmez). Şüphesiz Allah, sinelerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir.
(Ey kâfirler) sözünüzü (ister) gizleyin, ister onu açıklayın. Çünkü O, sinelerin özünü bile hakkıyle bilendir.
Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O, kalplerde olanı bilir.
أَلَا يَعۡلَمُ مَنۡ خَلَقَ وَهُوَ ٱللَّطِيفُ ٱلۡخَبِيرُ ١٤
Bilmezmi o yaradan ki O öyle Latîf öyle habîr.
Yaratan bilmez olur mu hiç? Ve O; Latif'tir, Habir'dir.
Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.
Yaratıb duran (Allah) mı bilmeyecekmiş? O, lâtıyfdir, her şeyden haberdârdır.
Yaratan bilmez olur mu? O, latiftir, haberdardır.