بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَأَصۡحَٰبُ ٱلۡمَشۡـَٔمَةِ مَآ أَصۡحَٰبُ ٱلۡمَشۡـَٔمَةِ ٩
Solda "Ashabı meş'eme": Ne "Ashabı -meş'eme!".
Solcular; o solcular ne bahtsızdırlar.
Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir!
Solcular (a gelince:) O solcular ne (bedbaht) dırlar!
Defterleri soldan verilenler. Vay gele başlarına!
وَٱلسَّٰبِقُونَ ٱلسَّٰبِقُونَ ١٠
İlerde sabikun, İşte o sabikun.
Önde olanlar da öncüdürler.
(10-11) (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir.
Hayır yarışlarında tâ öne geçib kazananlar (a gelince:) onlar (orada da) öncüdürler.
Ve öncüler, hep önden gidenler.
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلۡمُقَرَّبُونَ ١١
Onlar Allah’a yakındırlar.
İşte onlar en çok gözde olanlardır.
(10-11) (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir.
İşte onlar (Allaha) en çok yaklaşdırılmış olanlardır.
Onlar Allah'a yakındırlar.
فِي جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ ١٢
Onlar naim cennetlerindedirler.
Naim cennetlerindedirler.
Onlar, Naîm cennetlerindedirler.
Naıym cennetlerinde (dirler).
Bol nimetli cennetlerdedirler.
ثُلَّةٞ مِّنَ ٱلۡأَوَّلِينَ ١٣
Bir çok evvelînden.
Bir çoğu öncekilerden,
(13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
Bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden,
Çoğu öncü ümmetlerden,
وَقَلِيلٞ مِّنَ ٱلۡأٓخِرِينَ ١٤
Biraz da âhirînden.
Birazı da sonrakilerden.
(13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
biraz (ı) da sonrakilerdendir.
Birazı da sonrakilerdendir.
عَلَىٰ سُرُرٖ مَّوۡضُونَةٖ ١٥
Murassa tahtlar üstünde.
Murassa tahtlar üzerindedirler.
(15-16) Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
(Onlar) cevherlerle örülmüş tahtlar üzerindedirler,
Altın işlemeli tahtlarda otururlar.
مُّتَّكِـِٔينَ عَلَيۡهَا مُتَقَٰبِلِينَ ١٦
Karşı karşıya kurulmuşlar.
Karşılıklı olarak üzerinde yaslanırlar.
(15-16) Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
Üstlerinde karşı karşıya yaslanan (bahtiyar) lar olacak.
Karşılıklı olarak bu tahtlara kurulurlar.
يَطُوفُ عَلَيۡهِمۡ وِلۡدَٰنٞ مُّخَلَّدُونَ ١٧
Pırlanır etraflarında muhalled evlâdlar.
Ölümsüz civanlar etraflarında dolaşırlar.
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
Ebedî (taze) lige mazhar edilmiş evlâdlar (hizmet için) etraflarında dolanırlar,
Hiç ölmeyecek genç hizmetçiler aralarında dolaşır,
بِأَكۡوَابٖ وَأَبَارِيقَ وَكَأۡسٖ مِّن مَّعِينٖ ١٨
Kübler ve ibriklerle meiynden bir piyâle.
Main'den büyük kaplarla, ibrikler ve kadehlerle.
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
«Maîn» (kaynağın) dan (dolu) büyük kablarla, ibriklerle ve kadehlerle.
Gürül gürül akan bir çeşmeden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.
لَّا يُصَدَّعُونَ عَنۡهَا وَلَا يُنزِفُونَ ١٩
Ne başları ağrıtılır ondan ne de erer zevâle.
Ondan baş ağrısına uğratılmayacakları gibi, akılları da giderilmez.
(17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
Ki bundan baş ağrısına uğratılmayacaklar) gibi akılları da giderilmez.
Bu içki ne başlarını ağrıtır, ne de sarhoş eder.