بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
عَلَىٰٓ أَن نُّبَدِّلَ أَمۡثَٰلَكُمۡ وَنُنشِئَكُمۡ فِي مَا لَا تَعۡلَمُونَ ٦١
Kılıklarınızı değiştirmek ve sizi bilemiyeceğiniz bir neşette inşa etmek üzereyiz.
Yerinize benzerlerinizi getirmekte ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışla tekrar var etmekte.
(60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
(60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta'yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz.
Amacımız benzerlerinizi yerinize geçirmek ve hepinizi bilmediğiniz bir alemde yeniden diriltmektir.
وَلَقَدۡ عَلِمۡتُمُ ٱلنَّشۡأَةَ ٱلۡأُولَىٰ فَلَوۡلَا تَذَكَّرُونَ ٦٢
Her halde ilk neşeti biliyorsunuz o halde düşünseniz a.
Andolsun ki; ilk yaratılışınızı bildiniz. İyice düşünmeli değil misiniz?
Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya!
Andolsun ki birinci yaratılışı (nızı) bildiniz. Fakat (tekrar yaratılacağınızı da) düşünmeli değil misiniz?
İlk yaratılmayı bildiniz. Bunu düşünüp ders alsanıza!
أَفَرَءَيۡتُم مَّا تَحۡرُثُونَ ٦٣
Şimdi gördünüz mü o ekdiğiniz tohumu?
Şimdi Bana; ekmekte olduğunuzu haber verin.
Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!
Şimdi bana ekmekde olduğunuz (tohum) u haber verin.
Ektiğiniz tohumu görüyor musunuz?
ءَأَنتُمۡ تَزۡرَعُونَهُۥٓ أَمۡ نَحۡنُ ٱلزَّٰرِعُونَ ٦٤
Siz mi bitiriyorsunuz onu? Yoksa biz miyiz bitiren?
Onu, siz mi bitiriyorsunuz, yoksa Biz miyiz, bitirenler?
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz?
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa onu bitiren biz miyiz?
لَوۡ نَشَآءُ لَجَعَلۡنَٰهُ حُطَٰمٗا فَظَلۡتُمۡ تَفَكَّهُونَ ٦٥
Onları elbet bir çöpe çeviriverdik de şöyle geveler dururdunuz:
Dilersek Biz, onu çörçöp yaparız da şaşar kalırsınız.
Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz:
Eğer dileseydik muhakkak ki onu (tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz de şaşakalırdınız.
Eğer isteseydik o ekinlerinizi ot kırıntılarına dönüştürürdük de şaşakalırdınız.
إِنَّا لَمُغۡرَمُونَ ٦٦
Her halde biz çok ziyandayız.
Doğrusu borç altına girdik,
“Muhakkak biz çok ziyandayız!”
(Şöyle derdiniz:) «Biz hakıykaten ağır borca uğratılmışızdır».
Derdiniz ki; «Biz borca battık.»
بَلۡ نَحۡنُ مَحۡرُومُونَ ٦٧
Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!
Daha doğrusu biz mahrumlarız.
“Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!”
«Daha doğrusu biz (umduğumuzdan) mahrum kalmışlarız».
Daha doğrusu her şeyimizi kaybettik.
أَفَرَءَيۡتُمُ ٱلۡمَآءَ ٱلَّذِي تَشۡرَبُونَ ٦٨
Şimdi gördünüz mü o içdiğiniz suyu?
Söyleyin Bana şimdi, içmekte olduğunuz suyu;
İçtiğiniz suya ne dersiniz?!
Şimdi içmekde olduğunuz suyu söyleyin bana.
İçtiğiniz suyu görüyor musunuz?
ءَأَنتُمۡ أَنزَلۡتُمُوهُ مِنَ ٱلۡمُزۡنِ أَمۡ نَحۡنُ ٱلۡمُنزِلُونَ ٦٩
Siz mi indiriyorsunuz onu buluttan yoksa biz miyiz indiren?
Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa Biz miyiz indirenler?
Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
Onu bulutdan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler biz miyiz?
Onu siz mi buluttan yere indiriyorsunuz, yoksa onu indiren biz miyiz?
لَوۡ نَشَآءُ جَعَلۡنَٰهُ أُجَاجٗا فَلَوۡلَا تَشۡكُرُونَ ٧٠
Dilesek onu acı bir çorak ediverirdik o halde şükretsenize.
İsteseydik onu tuzlu bir su kılardık. Öyleyse şükretmeli değil misiniz?
Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya!.
Eğer dileseydik onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. O halde şükretmeli değil misiniz?
Eğer isteseydik onu acı yapardık. Şükretsenize!
أَفَرَءَيۡتُمُ ٱلنَّارَ ٱلَّتِي تُورُونَ ٧١
Bir de gördünüz mü o çakdığınız ateşi?
Söyleyin bana, şimdi çakmakta olduğunuz ateşi,
Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!
Şimdi bana (yeşil bir ağacdan) çakmakda olduğunuz ateşi söyleyin.
Tutuşturduğunuz ateşi görüyor musunuz?