بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
هَٰذَا نُزُلُهُمۡ يَوۡمَ ٱلدِّينِ ٥٦
İşte bu onların konuklukları o din günü (ceza günü).
İşte ceza günü onlara sunulacak ziyafet budur.
İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.
İşte ceza günü onlara (çekilecek) ziyafet budur!
Onlar hesap günü işte böyle ağırlanacaklardır.
نَحۡنُ خَلَقۡنَٰكُمۡ فَلَوۡلَا تُصَدِّقُونَ ٥٧
Biz, yarattık sizi hâlâ tasdik etmiyecek misiniz?
Sizi; Biz, yarattık. Hala tasdik etmez misiniz?
Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?
Sizi biz yaratdık. O halde (tekrar dirilmiye de) inanmalı değilmisiniz?
Sizleri yaratan biziz, bunu onaylasanıza.
أَفَرَءَيۡتُم مَّا تُمۡنُونَ ٥٨
Şimdi gördünüzmü o döktüğünüz menîyi?
Söyleyin öyleyse; dökmekte olduğunuz meni nedir?
Attığınız o meniye ne dersiniz?!
(Eğer siz bir meniden yaratıldığınızı iddia ediyorsanız) O halde (rahimlere) dökmekde olduğunuz (o) meni nedir? Bana haber verin.
Fışkırttığınız meniyi görüyor musunuz?
ءَأَنتُمۡ تَخۡلُقُونَهُۥٓ أَمۡ نَحۡنُ ٱلۡخَٰلِقُونَ ٥٩
Siz mi yaratıyorsunuz onu yoksa bizmiyiz yaratan.
Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar Biz miyiz?
Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?
Onu siz mi (düzgün bir insan) suretine getiriyorsunuz, yoksa (o surete getirib) yaratanlar biz miyiz?
Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa onu yaratan biz miyiz?
نَحۡنُ قَدَّرۡنَا بَيۡنَكُمُ ٱلۡمَوۡتَ وَمَا نَحۡنُ بِمَسۡبُوقِينَ ٦٠
Biz takdir ettik aranızda o ölümü ve bizim önümüze geçilmez.
Biz, takdir ettik aranızda ölümü. Ve Biz, önüne geçilecekler de değiliz.
(60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
(60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta'yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz.
Ölümü aranızda plânlayan biziz. Hiç kimse bizim önümüze geçemez.
عَلَىٰٓ أَن نُّبَدِّلَ أَمۡثَٰلَكُمۡ وَنُنشِئَكُمۡ فِي مَا لَا تَعۡلَمُونَ ٦١
Kılıklarınızı değiştirmek ve sizi bilemiyeceğiniz bir neşette inşa etmek üzereyiz.
Yerinize benzerlerinizi getirmekte ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışla tekrar var etmekte.
(60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
(60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta'yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz.
Amacımız benzerlerinizi yerinize geçirmek ve hepinizi bilmediğiniz bir alemde yeniden diriltmektir.
وَلَقَدۡ عَلِمۡتُمُ ٱلنَّشۡأَةَ ٱلۡأُولَىٰ فَلَوۡلَا تَذَكَّرُونَ ٦٢
Her halde ilk neşeti biliyorsunuz o halde düşünseniz a.
Andolsun ki; ilk yaratılışınızı bildiniz. İyice düşünmeli değil misiniz?
Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya!
Andolsun ki birinci yaratılışı (nızı) bildiniz. Fakat (tekrar yaratılacağınızı da) düşünmeli değil misiniz?
İlk yaratılmayı bildiniz. Bunu düşünüp ders alsanıza!
أَفَرَءَيۡتُم مَّا تَحۡرُثُونَ ٦٣
Şimdi gördünüz mü o ekdiğiniz tohumu?
Şimdi Bana; ekmekte olduğunuzu haber verin.
Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!
Şimdi bana ekmekde olduğunuz (tohum) u haber verin.
Ektiğiniz tohumu görüyor musunuz?
ءَأَنتُمۡ تَزۡرَعُونَهُۥٓ أَمۡ نَحۡنُ ٱلزَّٰرِعُونَ ٦٤
Siz mi bitiriyorsunuz onu? Yoksa biz miyiz bitiren?
Onu, siz mi bitiriyorsunuz, yoksa Biz miyiz, bitirenler?
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz?
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa onu bitiren biz miyiz?
لَوۡ نَشَآءُ لَجَعَلۡنَٰهُ حُطَٰمٗا فَظَلۡتُمۡ تَفَكَّهُونَ ٦٥
Onları elbet bir çöpe çeviriverdik de şöyle geveler dururdunuz:
Dilersek Biz, onu çörçöp yaparız da şaşar kalırsınız.
Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz:
Eğer dileseydik muhakkak ki onu (tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz de şaşakalırdınız.
Eğer isteseydik o ekinlerinizi ot kırıntılarına dönüştürürdük de şaşakalırdınız.
إِنَّا لَمُغۡرَمُونَ ٦٦
Her halde biz çok ziyandayız.
Doğrusu borç altına girdik,
“Muhakkak biz çok ziyandayız!”
(Şöyle derdiniz:) «Biz hakıykaten ağır borca uğratılmışızdır».
Derdiniz ki; «Biz borca battık.»