بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

فِي سَمُومٖ وَحَمِيمٖ ٤٢

Bir semum ve hamîm.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Kızgın ateşte, kaynar sulardadırlar.

– İbni Kesir

(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.

– Diyanet İşleri

(Ateşin mesamatlarına işleyen) sıcaklığı ve kaynar bir su,

– Hasan Basri Çantay

Onlar gözeneklerine işleyen kavurucu bir rüzgar önünde ve kaynar su içinde,

– Seyyid Kutub

وَظِلّٖ مِّن يَحۡمُومٖ ٤٣

Ve zifirden bir zılli mağmum içinde.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler.

– İbni Kesir

(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.

– Diyanet İşleri

ve bir de kapkara dumandan bir gölge içindedirler.

– Hasan Basri Çantay

Kara ve boğucu bir dumanın gölgesi altındadırlar.

– Seyyid Kutub

لَّا بَارِدٖ وَلَا كَرِيمٍ ٤٤

Ne serin ne de kerîm.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ne serindir, ne de hoştur.

– İbni Kesir

(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.

– Diyanet İşleri

Ki (o gölge) ne serin, ne de fâideli değildir.

– Hasan Basri Çantay

Ne serinliği ve ne de okşayıcılığı var.

– Seyyid Kutub

إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَبۡلَ ذَٰلِكَ مُتۡرَفِينَ ٤٥

Çünkü onlar bundan evvel mütrefîn: Keyflerine düşkün şımarık müsrifîn idiler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü onlar; bundan önce refahla şımarmışlardı.

– İbni Kesir

Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.

– Diyanet İşleri

Çünkü onlar bundan evvel şehvetlerine düşkündüler.

– Hasan Basri Çantay

Çünkü onlar vaktiyle varlık içinde azıtmışlardı.

– Seyyid Kutub

وَكَانُواْ يُصِرُّونَ عَلَى ٱلۡحِنثِ ٱلۡعَظِيمِ ٤٦

Ve büyük cinayete ısrar ediyorlardı.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ve büyük günah işlemekte direnip dururlardı.

– İbni Kesir

Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.

– Diyanet İşleri

O büyük günâh üzerinde ısrar ederlerdi.

– Hasan Basri Çantay

Büyük günahı (Allah'a ortak koşmayı) işlemekte ısrar ediyorlardı.

– Seyyid Kutub

وَكَانُواْ يَقُولُونَ أَئِذَا مِتۡنَا وَكُنَّا تُرَابٗا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبۡعُوثُونَ ٤٧

Ve diyorlardı ki: Öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz vakit mi? Cidden biz mi mutlak ba's olunacakmışız?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ve derlerdi ki: Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeniden diriltileceğiz?

– İbni Kesir

Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?”

– Diyanet İşleri

Bir de «Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, hakıykaten biz mi diriltilib kaldırılacakmışız?» derlerdi.

– Hasan Basri Çantay

«Ölüp toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz yeniden mi diriltileceğiz?

– Seyyid Kutub

أَوَءَابَآؤُنَا ٱلۡأَوَّلُونَ ٤٨

Ya evvelki atalarımız da mı?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Önce gelmiş geçmiş atalarımız da mı?

– İbni Kesir

“Evvelki atalarımız da mı?”

– Diyanet İşleri

«Evvelce geçmiş atalarımız da mı?»

– Hasan Basri Çantay

Eski atalarımız da mı?» diyorlardı.

– Seyyid Kutub

قُلۡ إِنَّ ٱلۡأَوَّلِينَ وَٱلۡأٓخِرِينَ ٤٩

De ki: Muhakkak bütün evvelîn ve âhirîn.

– Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Şüphesiz hem öncekiler, hem sonrakiler,

– İbni Kesir

(49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”

– Diyanet İşleri

Söyle: «Şüphesiz hem evvelkiler, hem sonrakiler,

– Hasan Basri Çantay

De ki: «Öncekiler de, sonrakiler de.»

– Seyyid Kutub

لَمَجۡمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَٰتِ يَوۡمٖ مَّعۡلُومٖ ٥٠

Lâbüd cem olunacaklar mikatına ma'lûm bir günün.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardır.

– İbni Kesir

(49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”

– Diyanet İşleri

ma'lûm bir günün muayyen vaktında behemehal toplanacaklardır».

– Hasan Basri Çantay

Belirlenmiş bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir.

– Seyyid Kutub

ثُمَّ إِنَّكُمۡ أَيُّهَا ٱلضَّآلُّونَ ٱلۡمُكَذِّبُونَ ٥١

Sonra siz, ey sapgın münkirler!

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra gerçekten siz ey sapıklar, yalanlayıcılar;

– İbni Kesir

(51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.

– Diyanet İşleri

Sonra hakıykaten siz, ey sapkınlar ve tekzîbciler,

– Hasan Basri Çantay

Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar,

– Seyyid Kutub

لَأٓكِلُونَ مِن شَجَرٖ مِّن زَقُّومٖ ٥٢

Lâbüd yersiniz de bir ağaçtan, zakkumdan.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki yiyeceksiniz zakkum ağacından.

– İbni Kesir

(51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.

– Diyanet İşleri

Muhakkak ki zakkum ağacından yiyecek (kimse) (ersiniz,

– Hasan Basri Çantay

Size kesinlikle Zakkum ağacının meyvası yedirilecektir.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu