بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

عُرُبًا أَتْرَابًا ﴿٣٧

Kılmışızdır bir yaşıd ebkâri şeyda.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eşlerine düşkün hep bir yaşıtlar.

— İbni Kesir

(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.

— Diyanet İşleri

(36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık,

— Hasan Basri Çantay

Eşlerine aşık ve onlarla aynı yaşta,

— Seyyid Kutub

لِّأَصْحَٰبِ ٱلْيَمِينِ ﴿٣٨

Ashab-ı yemîn için.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sağcılar için.

— İbni Kesir

(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.

— Diyanet İşleri

sağcılar için.

— Hasan Basri Çantay

Defterleri sağdan verilenler için,

— Seyyid Kutub

ثُلَّةٌ مِّنَ ٱلْأَوَّلِينَ ﴿٣٩

Bir çok evvelînden.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bir çoğu öncekilerden,

— İbni Kesir

(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.

— Diyanet İşleri

(Bunların) bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden,

— Hasan Basri Çantay

Bunların bazıları eski ümmetlerden,

— Seyyid Kutub

وَثُلَّةٌ مِّنَ ٱلْءَاخِرِينَ ﴿٤٠

Ve bir çok âhirînden.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bir çoğu da sonrakilerdendir.

— İbni Kesir

(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.

— Diyanet İşleri

bir çok (u) da sonraki (ümmet) lerdendir.

— Hasan Basri Çantay

Bazıları da sonrakilerdendir.

— Seyyid Kutub

وَأَصْحَٰبُ ٱلشِّمَالِ مَآ أَصْحَٰبُ ٱلشِّمَالِ ﴿٤١

Ashab-ı şimal ise ne Ashab-ı şimal!

— Elmalılı Hamdi Yazır

Solcular da. Solcular kimlerdir?

— İbni Kesir

Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir!

— Diyanet İşleri

Solcular: (Onlar) ne solculardır!

— Hasan Basri Çantay

Defterleri soldan verilenler. Vay gele başlarına!

— Seyyid Kutub

فِى سَمُومٍ وَحَمِيمٍ ﴿٤٢

Bir semum ve hamîm.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kızgın ateşte, kaynar sulardadırlar.

— İbni Kesir

(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.

— Diyanet İşleri

(Ateşin mesamatlarına işleyen) sıcaklığı ve kaynar bir su,

— Hasan Basri Çantay

Onlar gözeneklerine işleyen kavurucu bir rüzgar önünde ve kaynar su içinde,

— Seyyid Kutub

وَظِلٍّ مِّن يَحْمُومٍ ﴿٤٣

Ve zifirden bir zılli mağmum içinde.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler.

— İbni Kesir

(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.

— Diyanet İşleri

ve bir de kapkara dumandan bir gölge içindedirler.

— Hasan Basri Çantay

Kara ve boğucu bir dumanın gölgesi altındadırlar.

— Seyyid Kutub

لَّا بَارِدٍ وَلَا كَرِيمٍ ﴿٤٤

Ne serin ne de kerîm.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ne serindir, ne de hoştur.

— İbni Kesir

(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.

— Diyanet İşleri

Ki (o gölge) ne serin, ne de fâideli değildir.

— Hasan Basri Çantay

Ne serinliği ve ne de okşayıcılığı var.

— Seyyid Kutub

إِنَّهُمْ كَانُواْ قَبْلَ ذَٰلِكَ مُتْرَفِينَ ﴿٤٥

Çünkü onlar bundan evvel mütrefîn: Keyflerine düşkün şımarık müsrifîn idiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Çünkü onlar; bundan önce refahla şımarmışlardı.

— İbni Kesir

Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.

— Diyanet İşleri

Çünkü onlar bundan evvel şehvetlerine düşkündüler.

— Hasan Basri Çantay

Çünkü onlar vaktiyle varlık içinde azıtmışlardı.

— Seyyid Kutub

وَكَانُواْ يُصِرُّونَ عَلَى ٱلْحِنثِ ٱلْعَظِيمِ ﴿٤٦

Ve büyük cinayete ısrar ediyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve büyük günah işlemekte direnip dururlardı.

— İbni Kesir

Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.

— Diyanet İşleri

O büyük günâh üzerinde ısrar ederlerdi.

— Hasan Basri Çantay

Büyük günahı (Allah'a ortak koşmayı) işlemekte ısrar ediyorlardı.

— Seyyid Kutub

وَكَانُواْ يَقُولُونَ أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿٤٧

Ve diyorlardı ki: Öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz vakit mi? Cidden biz mi mutlak ba's olunacakmışız?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve derlerdi ki: Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeniden diriltileceğiz?

— İbni Kesir

Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?”

— Diyanet İşleri

Bir de «Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, hakıykaten biz mi diriltilib kaldırılacakmışız?» derlerdi.

— Hasan Basri Çantay

«Ölüp toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz yeniden mi diriltileceğiz?

— Seyyid Kutub

AYARLAR