بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّآ أَنشَأۡنَٰهُنَّ إِنشَآءٗ ٣٥
Biz etmişizdir de onları.
Gerçekten Biz; onları, yeni bir yaratılışla yarattık.
Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık.
Hakıykat, biz onları yepyeni bir yaratılışla yaratdık da,
Biz oradaki hurileri yeniden yarattık.
فَجَعَلۡنَٰهُنَّ أَبۡكَارًا ٣٦
Yeniden inşa.
Ve onları el değmemişler kıldık.
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
(36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık,
Onları bakire yaptık.
عُرُبًا أَتۡرَابٗا ٣٧
Kılmışızdır bir yaşıd ebkâri şeyda.
Eşlerine düşkün hep bir yaşıtlar.
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
(36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık,
Eşlerine aşık ve onlarla aynı yaşta,
لِّأَصۡحَٰبِ ٱلۡيَمِينِ ٣٨
Ashab-ı yemîn için.
Sağcılar için.
(36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
sağcılar için.
Defterleri sağdan verilenler için,
ثُلَّةٞ مِّنَ ٱلۡأَوَّلِينَ ٣٩
Bir çok evvelînden.
Bir çoğu öncekilerden,
(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
(Bunların) bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden,
Bunların bazıları eski ümmetlerden,
وَثُلَّةٞ مِّنَ ٱلۡأٓخِرِينَ ٤٠
Ve bir çok âhirînden.
Bir çoğu da sonrakilerdendir.
(39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
bir çok (u) da sonraki (ümmet) lerdendir.
Bazıları da sonrakilerdendir.
وَأَصۡحَٰبُ ٱلشِّمَالِ مَآ أَصۡحَٰبُ ٱلشِّمَالِ ٤١
Ashab-ı şimal ise ne Ashab-ı şimal!
Solcular da. Solcular kimlerdir?
Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir!
Solcular: (Onlar) ne solculardır!
Defterleri soldan verilenler. Vay gele başlarına!
فِي سَمُومٖ وَحَمِيمٖ ٤٢
Bir semum ve hamîm.
Kızgın ateşte, kaynar sulardadırlar.
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
(Ateşin mesamatlarına işleyen) sıcaklığı ve kaynar bir su,
Onlar gözeneklerine işleyen kavurucu bir rüzgar önünde ve kaynar su içinde,
وَظِلّٖ مِّن يَحۡمُومٖ ٤٣
Ve zifirden bir zılli mağmum içinde.
Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler.
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
ve bir de kapkara dumandan bir gölge içindedirler.
Kara ve boğucu bir dumanın gölgesi altındadırlar.
لَّا بَارِدٖ وَلَا كَرِيمٍ ٤٤
Ne serin ne de kerîm.
Ne serindir, ne de hoştur.
(42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
Ki (o gölge) ne serin, ne de fâideli değildir.
Ne serinliği ve ne de okşayıcılığı var.
إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَبۡلَ ذَٰلِكَ مُتۡرَفِينَ ٤٥
Çünkü onlar bundan evvel mütrefîn: Keyflerine düşkün şımarık müsrifîn idiler.
Çünkü onlar; bundan önce refahla şımarmışlardı.
Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.
Çünkü onlar bundan evvel şehvetlerine düşkündüler.
Çünkü onlar vaktiyle varlık içinde azıtmışlardı.