بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

مُّهۡطِعِينَ إِلَى ٱلدَّاعِۖ يَقُولُ ٱلۡكَٰفِرُونَ هَٰذَا يَوۡمٌ عَسِرٞ ٨

Gibi çağırana koşarak, der ki kâfirler: bu pek zorlu bir gündür.

– Elmalılı Hamdi Yazır

O çağırana koşarak kafirler: Bu, zorlu bir gündür, derler.

– İbni Kesir

Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, “Bu zor bir gün” derler.

– Diyanet İşleri

o da'vet ediciye (boyunlarını uzatıb) koşarak. (İçlerinden) kâfir olanlar (öyle) diyecek (ler): «Bu, çok sarp bir gün».

– Hasan Basri Çantay

Kendilerini çağıran görevliye doğru koşarlar. O zaman kafirler «Bu zor bir gündür» derler.

– Seyyid Kutub

۞ كَذَّبَتۡ قَبۡلَهُمۡ قَوۡمُ نُوحٖ فَكَذَّبُواْ عَبۡدَنَا وَقَالُواْ مَجۡنُونٞ وَٱزۡدُجِرَ ٩

Onlardan evvel Nuh kavmi tekzib etti yalancı dediler o kulumuza, mecnun dediler, çok incittiler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan önce Nuh kavmi de yalanlamış, kulumuzu tekzib ederek; delidir, demişler ve yolunu kesmişlerdi.

– İbni Kesir

Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp “Bu bir delidir” dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu.

– Diyanet İşleri

Onlardan evvel Nuuh kavmi tekzîb etdi; onlar kulumuzu yalancı saymakda ısrar etdiler. «Mecnun» dediler. O, (da'vetden cebren) vaz geçirilmişdi.

– Hasan Basri Çantay

Onlardan önce Nuh'un soydaşları da yalanlamışlardı. Onlar kulumuz Nuh'u yalanlayarak «Bu adam delidir» dediler, onu görevinden alıkoydular.

– Seyyid Kutub

فَدَعَا رَبَّهُۥٓ أَنِّي مَغۡلُوبٞ فَٱنتَصِرۡ ١٠

O da nihayet Rabbi’ne duâ etti, ben dedi, mağlûbum, hemen nusratını ver.

– Elmalılı Hamdi Yazır

O da Rabbına yalvarmış: Ben; yenildim, bana yardım et, demişti.

– İbni Kesir

O da Rabbine, “Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et” diye dua etti.

– Diyanet İşleri

Nihayet, o da Rabbine «Ben hakıykaten mağlûbum. Artık (benim) intikaam (ımı) sen al» diye düâ etdi.

– Hasan Basri Çantay

O da «Ben yenik düştüm, yardım et bana» diye Rabb'ine dua etti.

– Seyyid Kutub

فَفَتَحۡنَآ أَبۡوَٰبَ ٱلسَّمَآءِ بِمَآءٖ مُّنۡهَمِرٖ ١١

Bunun üzerine Göğün kapılarını açtık dökülen bir su ile şakır şakır.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun üzerine Biz de gök kapılarını boşanan sularla açmıştık.

– İbni Kesir

Biz de göğün kapılarını dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık.

– Diyanet İşleri

Bunun üzerine biz de şarıl şarıl dökülen bir suya gök kapılarını açdık.

– Hasan Basri Çantay

Göğün kapılarını açarak bardaktan su boşanır gibi bir yağmur yağdırdık.

– Seyyid Kutub

وَفَجَّرۡنَا ٱلۡأَرۡضَ عُيُونٗا فَٱلۡتَقَى ٱلۡمَآءُ عَلَىٰٓ أَمۡرٖ قَدۡ قُدِرَ ١٢

Yeri de fışkırtık kaynaklar halinde, derken su birleşti bir emr üzerine ki olmuştu öyle mukadder.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık da su, takdir edilen bir ölçüye göre birleşiverdi.

– İbni Kesir

Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.

– Diyanet İşleri

Yeri de kaynaklar haalinde (tamamen) fışkırtdık da (Her iki) su (ezelde) takdîr edilmiş bir emr üzerinde birleşiverdi.

– Hasan Basri Çantay

Yeri de coşkun kaynaklar halinde fışkırttık. Her iki yönden gelen su belirlenen bir görevi yerine getirmek üzere birleşti.

– Seyyid Kutub

وَحَمَلۡنَٰهُ عَلَىٰ ذَاتِ أَلۡوَٰحٖ وَدُسُرٖ ١٣

Onu ise taşıdık elvahlı ve kenetli bir hamule üzerinde ki akar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onu tahtadan yapılmış, mıhla çakılmışa bindirdik.

– İbni Kesir

Biz Nûh’u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik.

– Diyanet İşleri

Onu (Nuuhu) levhalar ve mıhlarla yapılmış (gemiy) e yükledik,

– Hasan Basri Çantay

Onu çivilerle tutturulmuş tahtalardan yapılan bir gemiye bindirdik.

– Seyyid Kutub

تَجۡرِي بِأَعۡيُنِنَا جَزَآءٗ لِّمَن كَانَ كُفِرَ ١٤

Nezaretimizle giderdi o nankörlük edilen zata bir mükâfat olarak.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Küfredilmiş olana mükafat olmak üzere Bizim gözetimimizle yüzüyordu.

– İbni Kesir

Gemi, inkâr edilen kimseye (Nuh’a) bir mükâfat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu.

– Diyanet İşleri

ki (o gemi; hakkında) nankörlük edilmiş bulunan (o zât) e bir mükâfat olmak üzere, bizim gözlerimiz önünde akıb gidiyordu.

– Hasan Basri Çantay

Mesajı inkar edilen kulumuza ödül olarak bu gemi gözetimimiz altında yüzüyordu.

– Seyyid Kutub

وَلَقَد تَّرَكۡنَٰهَآ ءَايَةٗ فَهَلۡ مِن مُّدَّكِرٖ ١٥

Celâlim Hakkı için bıraktık ta onu bir âyet olarak, fakat düşünen mi var?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki Biz, onu bir ayet olarak bıraktık. Düşünüp ibret alan var mı?

– İbni Kesir

Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan?

– Diyanet İşleri

Andolsun ki biz bunu bir âyet olarak bırakmışızdır. O halde bir düşünüb ibret alan var mı?

– Hasan Basri Çantay

Biz onu bir ibret dersi olarak geride bıraktık. İbret alan yok mu?

– Seyyid Kutub

فَكَيۡفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ ١٦

Ki nasıl azâbım ve inzarlarım?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Benim azabım ve tehditlerim nasılmış?

– İbni Kesir

Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)!

– Diyanet İşleri

Ki benim azabım ve (bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün).

– Hasan Basri Çantay

Benim azabım ve uyarılarım nasılmış?

– Seyyid Kutub

وَلَقَدۡ يَسَّرۡنَا ٱلۡقُرۡءَانَ لِلذِّكۡرِ فَهَلۡ مِن مُّدَّكِرٖ ١٧

Şanım namına Kur'an’ı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, Kur'an'ı düşünmek için kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan var mı?

– İbni Kesir

Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?

– Diyanet İşleri

Andolsun ki biz Kur'ânı düşünmek için kolaylaşdırmışızdır. O halde bir düşünen var mı?

– Hasan Basri Çantay

Biz Kur'an'dan öğüt alınabilsin diye onu kolay anlaşılır kıldık. Yok mu öğüt alan?

– Seyyid Kutub

كَذَّبَتۡ عَادٞ فَكَيۡفَ كَانَ عَذَابِي وَنُذُرِ ١٨

Tekzib etti de Âd nasıl oldu azâbım ve inzarlarım?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ad kavmi de tekzib etti. Benim azabım ve tehdidim nasılmış?

– İbni Kesir

Âd kavmi de (Hûd’u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış!

– Diyanet İşleri

Aad (kavmi, peygamberleri Hûd'ü) tekzîb etdi. İşte benim azabım (ve bundan evvel) tehdîdlerim nice imiş (düşünün).

– Hasan Basri Çantay

Adoğulları da peygamberlerini yalanladılar. Ama benim azabım ve uyarmam nasılmış?

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu