بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَٱلنَّجْمِ إِذَا هَوَىٰ ﴿١

Andolsun yıldıza, battığı demde.

— İbni Kesir

مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَىٰ ﴿٢

Arkadaşınız sapmamış ve azmamıştır.

— İbni Kesir

وَمَا يَنطِقُ عَنِ ٱلْهَوَىٰٓ ﴿٣

Kendiliğinden konuşmaz o.

— İbni Kesir

إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْىٌ يُوحَىٰ ﴿٤

Bu; sadece vahy edilen bir vahiydir.

— İbni Kesir

عَلَّمَهُۥ شَدِيدُ ٱلْقُوَىٰ ﴿٥

Onu müthiş kuvvetli olan öğretti.

— İbni Kesir

ذُو مِرَّةٍ فَٱسْتَوَىٰ ﴿٦

O; akıl ve görüşünde kamildir. Hemen doğruluverdi.

— İbni Kesir

وَهُوَ بِٱلْأُفُقِ ٱلْأَعْلَىٰ ﴿٧

Ve o; en yüce ufukta idi.

— İbni Kesir

ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّىٰ ﴿٨

Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.

— İbni Kesir

فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَىٰ ﴿٩

İki yay kadar yahut daha da yakın oldu.

— İbni Kesir

فَأَوْحَىٰٓ إِلَىٰ عَبْدِهِۦ مَآ أَوْحَىٰ ﴿١٠

O vakit kuluna vahyedeceğini etti.

— İbni Kesir

مَا كَذَبَ ٱلْفُؤَادُ مَا رَأَىٰٓ ﴿١١

Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.

— İbni Kesir

AYARLAR