بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَٱلۡبَيۡتِ ٱلۡمَعۡمُورِ ٤
Ve beyti mamûra.
Ma'mur eve.
(1-7) Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a , yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.
Ma'muur eve,
Ma'mur bir ev olan Ka'be'ye.
وَٱلسَّقۡفِ ٱلۡمَرۡفُوعِ ٥
Ve sakfi merfûa.
Yükseltilmiş tavana.
(1-7) Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a , yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.
Yükseltilmiş tavana,
Yükseltilmiş tavan gibi göğe.
وَٱلۡبَحۡرِ ٱلۡمَسۡجُورِ ٦
Bahri mescûre ki.
Dolan denize.
(1-7) Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a , yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.
Dolan denize,
Kaynatılmış denize
إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَٰقِعٞ ٧
Rabbi’nin azâbı olacak muhakkak.
Muhakkak Rabbının azabı vuku bulacaktır.
(1-7) Tûr’a, yayılmış ince deri sayfalara düzenle yazılmış kitaba, “Beyt-i Ma’mur”a , yükseltilmiş tavana (göğe), kabaran denize andolsun ki, şüphesiz Rabbinin azabı mutlaka gerçekleşecektir.
Ki Rabbinin azâbı hiç şübhesiz vaaki'dir (inecekdir),
Rabbinin azabı hiç şüphesiz gelecektir.
مَّا لَهُۥ مِن دَافِعٖ ٨
Yoktur onu hiç bir def edecek.
Onu engelleyecek yoktur.
Onu geri çevirecek hiçbir şey yoktur.
Onu defedecek (hiçbir şey de) yokdur.
Ona engel olacak bir şey yoktur.
يَوۡمَ تَمُورُ ٱلسَّمَآءُ مَوۡرٗا ٩
O gün ki Semâ bir çalkanış çalkanır.
O gün; gök, sarsıldıkça sarsılır,
O gün gök şiddetle sallanıp çalkalanır.
O gün gök sallanıb çalkanır,
O gün gök, sarsıldıkça çalkalanacak.
وَتَسِيرُ ٱلۡجِبَالُ سَيۡرٗا ١٠
Dağlar da bir yürüyüş yürür.
Dağlar, yürüdükçe yürür.
Dağlar yürüdükçe yürür.
Dağlar (yerinden kopub) yürür.
Dağlar bir yürüyüş yürür ki...
فَوَيۡلٞ يَوۡمَئِذٖ لِّلۡمُكَذِّبِينَ ١١
Vay artık o gün o yalan diyenlere.
İşte o gün; yalanlayanların vay haline.
(11-12) İşte o gün, içine daldıkları dünya zevki içinde eğlenip oyalanan yalanlayıcıların vay hâline!
Vay artık o gün (peygamberleri önce) tekzib edenlere!
O gün, yalanlayanların vay haline.
ٱلَّذِينَ هُمۡ فِي خَوۡضٖ يَلۡعَبُونَ ١٢
Ki onlar daldıkları bir batakta oynayıp duruyorlar.
Onlar ki; daldıkları batıl içinde oyalanıp durmaktadırlar.
(11-12) İşte o gün, içine daldıkları dünya zevki içinde eğlenip oyalanan yalanlayıcıların vay hâline!
Ki onlar daldıkları baatıl içinde oynayıb duranlardır.
Ki onlar o daldıkları batıl içinde oyalanıp duranlardır.
يَوۡمَ يُدَعُّونَ إِلَىٰ نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا ١٣
O gün ki cehenneme bir kakılış kakılacaklar.
O gün; cehennem ateşine itildikçe itilirler.
(13-14) Cehennem ateşine itilip atılacakları gün onlara, “İşte bu yalanlamakta olduğunuz ateştir” denilir.
O gün onlar cehennem ateşine itilib kakılırlar.
O gün şöyle denilerek cehennem ateşine itilirler:
هَٰذِهِ ٱلنَّارُ ٱلَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ ١٤
İşte diye: bu sizin o yalan deyip durduğunuz ateş.
Yalanlayıp durduğunuz ateş, işte budur.
(13-14) Cehennem ateşine itilip atılacakları gün onlara, “İşte bu yalanlamakta olduğunuz ateştir” denilir.
(Şöyle denilecek:) «İşte sizin yalan saymakda idiğiniz ateş budur».
«İşte yalanlayıp durduğunuz cehennem budur!