بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

فَٰكِهِينَ بِمَآ ءَاتَىٰهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَىٰهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ ٱلْجَحِيمِ ﴿١٨

Rab’lerinin kendilerine verdiği ile zevkyab olmaktadırlar, Rab’leri korumuştur da onları o Cahim azâbından.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabblarının kendilerine verdikleriyle mutlu olarak. Rabbları onları cehennem azabından da korumuştur.

— İbni Kesir

(17-18) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar Rablerinin, kendilerine verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.

— Diyanet İşleri

Rablerinin kendilerine verdiği ile zevkyâb olarak. Rableri onları o çılgın cehennemin azabından korumuşdur.

— Hasan Basri Çantay

Rabblerinin kendilerine verdikleriyle sefa sürerler. Rabbleri onları, cehennem azabından korumuştur.

— Seyyid Kutub

كُلُواْ وَٱشْرَبُواْ هَنِيٓـًٔۢا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿١٩

Yeyin için, afiyetler olsun çalıştığınız için.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşlediklerinize karşılık afiyetle yeyin, için.

— İbni Kesir

(19-20) Onlara, “Dünya’da yapmakta olduklarınızın karşılığında, sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak afiyetle yiyin için” denir. Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir.

— Diyanet İşleri

(Şöyle denilir:) «(İyi) amel (ve hareket) etmiş olduğunuz için aafiyetle yeyin, için».

— Hasan Basri Çantay

Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için!

— Seyyid Kutub

مُتَّكِـِٔينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍۖ وَزَوَّجْنَٰهُم بِحُورٍ عِينٍ ﴿٢٠

Dayanarak, sıra sıra dizilmiş âlâ koltuklara, eş etmişizdir de kendilerine güzel iri gözlü hurîleri.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sıra sıra dizilmiş tahtlara yaslanarak. Ve onları iri siyah gözlü hurilerle evlendirdik.

— İbni Kesir

(19-20) Onlara, “Dünya’da yapmakta olduklarınızın karşılığında, sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak afiyetle yiyin için” denir. Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir.

— Diyanet İşleri

«Sıra sıra dizilmiş tahtlara yaslananlar olarak». Biz onlara şahin gözlü huurîleri eş yapdık.

— Hasan Basri Çantay

Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak. Onları, iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَٱتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُم بِإِيمَٰنٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَآ أَلَتْنَٰهُم مِّنْ عَمَلِهِم مِّن شَىْءٍۚ كُلُّ ٱمْرِئٍۭ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ ﴿٢١

Ve İman edenleri ki zürriyyetleri de iman ile arkalarından gelmiş, zürriyyetlerini kendilerine ilhak etmişizdir, bununla beraber kendilerine amellerinden hiç bir şey eksiltmemişizdir, herkes kazancına bağlıdır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İman edip de soyları da imanda kendilerine tabi olanlar; onlara, soylarını da kattık. Onların işlediklerinden hiç bir şey eksiltmedik. Herkes kazandığı ile bağlıdır.

— İbni Kesir

İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir.

— Diyanet İşleri

İman edib de zürriyyetleri de îman ile kendilerine tâ'bi olanlar (yok mu?) biz onların nesillerini de kendilerine katdık. Kendilerinin amelinden bir şey de eksiltmedik. Herkes kazancı mukaabilinde bir rehindir.

— Hasan Basri Çantay

İnanan, soyları da inançta kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır.

— Seyyid Kutub

وَأَمْدَدْنَٰهُم بِفَٰكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ ﴿٢٢

Birde onlara bir meyve ve içlerinin çekeceği bir et yetiştirmekteyizdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara, diledikleri meyve ve etten bol bol vermişizdir.

— İbni Kesir

Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik.

— Diyanet İşleri

Onlara canlarının isteyeceği meyve (ler) i, et (ler) i de bol bol verdik.

— Hasan Basri Çantay

Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz.

— Seyyid Kutub

يَتَنَٰزَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَّا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ ﴿٢٣

Orada bir peymâne çekiştirirler ki ne bir saçmalama vardır onda ne bir günaha sokma.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada öyle bir kadehi devrederler ki; onda, bir saçmalama ve günaha sokma yoktur.

— İbni Kesir

Orada, (içilince) boş söz söyletmeyen, günah işletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaştırırlar.

— Diyanet İşleri

Orada birbirleriyle öyle kadeh çekişirler ki! Onda ne bir saçmalama, ne de bir günâha sokma yokdur.

— Hasan Basri Çantay

Orada bir kadehi kapışırlar fakat onda ne saçmalama vardır, ne de günaha sokma.

— Seyyid Kutub

وَيَطُوفُ عَلَيْهِمْ غِلْمَانٌ لَّهُمْ كَأَنَّهُمْ لُؤْلُؤٌ مَّكْنُونٌ ﴿٢٤

Bırıl bırıl da üzerlerine döner kendilerine mahsus hizmetciler, sanki sadeflerinde saklı inciler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sedefleri içinde gizlenmiş inci gibi civanlar da kendileri için etraflarında döner.

— İbni Kesir

Hizmetlerine verilmiş, kabuğunda saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar.

— Diyanet İşleri

O sadefleri içinde gizlenmiş inci gibi civanlar da kendilerine (hizmet için) etraflarında döner (ler).

— Hasan Basri Çantay

Sedefteki inciler gibi olan gençler yanlarında dolaşırlar.

— Seyyid Kutub

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَآءَلُونَ ﴿٢٥

Ve bazısı bazısına dönmüş soruşuyorlardır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Birbirlerine dönüp sorarlar:

— İbni Kesir

Birbirlerine dönüp (“Ne iyilik yaptınız da bu nimetlere ulaştınız?” diye) sorarlar.

— Diyanet İşleri

(Ehl-i cennet) birbirine yönelib (hallerini ve amellerini) soruşdururlar,

— Hasan Basri Çantay

Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:

— Seyyid Kutub

قَالُوٓاْ إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِىٓ أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ ﴿٢٦

Demektedirler: evet biz bundan evvel ilimizde korkular içinde idik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Derler ki: Gerçekten biz, bundan önce ailelerimiz arasında korku içindeydik.

— İbni Kesir

Derler ki: “Şüphesiz daha önce biz, ailemiz içinde yaşarken (Allah’a isyandan) korkardık.”

— Diyanet İşleri

(Şöyle) diyerek: «Biz hakıykat bundan evvel (dünyâda) ailelerimiz içinde (aakıbetimizden) korkanlardık».

— Hasan Basri Çantay

Derler ki: «Daha önce biz, ailemiz içinde korkardık.»

— Seyyid Kutub

فَمَنَّ ٱللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَىٰنَا عَذَابَ ٱلسَّمُومِ ﴿٢٧

Bakınız Allah bize lûtf etti ve bizleri o semûm azâbından korudu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah; bize, lutfetti de bizi gözeneklere işleyen o Semum azabından korudu.

— İbni Kesir

“Allah da bize lütfetti ve bizi iliklere işleyen cehennem azabından korudu.”

— Diyanet İşleri

«İşte Allah bize (mağfiret ve rahmetini) lûtfetdi. Bizi sâm yeli azabından korudu».

— Hasan Basri Çantay

Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azabtan korudu.

— Seyyid Kutub

إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْبَرُّ ٱلرَّحِيمُ ﴿٢٨

Evet biz bundan evvel ona duâ ediyor korumasını istiyorduk, hakikat o öyle keremkâr öyle Rahim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten biz, bundan önce de O'na dua ediyorduk. Muhakkak ki O'dur O Berr, Rahim.

— İbni Kesir

“Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Şüphesiz O, iyilik edendir, çok merhametlidir.”

— Diyanet İşleri

«Gerçek biz bundan evvel (müvahhid olarak) Ona ibâdet ediyorduk. Şübhesiz ki O, (evet) O, (va'dinde saadık) ihsanı bol, çok esirgeyicidir».

— Hasan Basri Çantay

Biz bundan önce yalnız O'na yalvarırdık. Çünkü iyilik eden, esirgeyen O'dur O.

— Seyyid Kutub

AYARLAR