بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

يَوْمَ يُدَعُّونَ إِلَىٰ نَارِ جَهَنَّمَ دَعًّا ﴿١٣

O gün ki cehenneme bir kakılış kakılacaklar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O gün; cehennem ateşine itildikçe itilirler.

— İbni Kesir

(13-14) Cehennem ateşine itilip atılacakları gün onlara, “İşte bu yalanlamakta olduğunuz ateştir” denilir.

— Diyanet İşleri

O gün onlar cehennem ateşine itilib kakılırlar.

— Hasan Basri Çantay

O gün şöyle denilerek cehennem ateşine itilirler:

— Seyyid Kutub

هَٰذِهِ ٱلنَّارُ ٱلَّتِى كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ ﴿١٤

İşte diye: bu sizin o yalan deyip durduğunuz ateş.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yalanlayıp durduğunuz ateş, işte budur.

— İbni Kesir

(13-14) Cehennem ateşine itilip atılacakları gün onlara, “İşte bu yalanlamakta olduğunuz ateştir” denilir.

— Diyanet İşleri

(Şöyle denilecek:) «İşte sizin yalan saymakda idiğiniz ateş budur».

— Hasan Basri Çantay

«İşte yalanlayıp durduğunuz cehennem budur!

— Seyyid Kutub

أَفَسِحْرٌ هَٰذَآ أَمْ أَنتُمْ لَا تُبْصِرُونَ ﴿١٥

Buda mı sihir? Yoksa siz görmüyorsunuz?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bu bir büyü müdür, yoksa siz görmüyor musunuz?

— İbni Kesir

“Bu Kur’an mı bir büyü imiş, yoksa siz mi (gerçeği) göremiyormuşsunuz?”

— Diyanet İşleri

«(Peki) bu da mı sihir?! Yoksa siz (yine büyülendiniz de) görmüyor musunuz»?!

— Hasan Basri Çantay

Bir büyü müdür bu, yoksa görmüyor musunuz?

— Seyyid Kutub

ٱصْلَوْهَا فَٱصْبِرُوٓاْ أَوْ لَا تَصْبِرُواْ سَوَآءٌ عَلَيْكُمْۖ إِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿١٦

Yaslanın ona bakalım, ister sabredin, ister etmeyin, artık hepsi bir, hep yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Girin oraya. Sabretseniz de, sabretmeseniz de artık birdir. Çünkü siz; ancak yapmakta olduklarınızla cezalandırılıyorsunuz.

— İbni Kesir

“Girin oraya. İster dayanın, ister dayanmayın, sizin için birdir. Size ancak yapmakta olduğunuzun karşılığı veriliyor.”

— Diyanet İşleri

Girin oraya! İster dayanın, ister dayanmayın, sizce birdir. Siz ancak yapageldiklerinizin cezasına çarpılıyorsunuz».

— Hasan Basri Çantay

Girin ona ister dayanın, ister dayanmayın, sizin için birdir. Anlattıklarımıza göre cezalandırılacaksınız.»

— Seyyid Kutub

إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّٰتٍ وَنَعِيمٍ ﴿١٧

Fakat korunan müttakıler cennetler, nimetler içinde.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki muttakiler; cennetler ve nimetlerdedirler.

— İbni Kesir

(17-18) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar Rablerinin, kendilerine verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.

— Diyanet İşleri

Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar cennetler, ni'met (ler) içindedirler,

— Hasan Basri Çantay

Allah'a karşı gelmekten sakınanlar da cennetlerde, nimet içindedirler.

— Seyyid Kutub

فَٰكِهِينَ بِمَآ ءَاتَىٰهُمْ رَبُّهُمْ وَوَقَىٰهُمْ رَبُّهُمْ عَذَابَ ٱلْجَحِيمِ ﴿١٨

Rab’lerinin kendilerine verdiği ile zevkyab olmaktadırlar, Rab’leri korumuştur da onları o Cahim azâbından.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabblarının kendilerine verdikleriyle mutlu olarak. Rabbları onları cehennem azabından da korumuştur.

— İbni Kesir

(17-18) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar Rablerinin, kendilerine verdiği şeylerle zevk ve mutluluk duyarak cennetlerde ve nimetler içinde bulunurlar. Rableri onları cehennem azabından korumuştur.

— Diyanet İşleri

Rablerinin kendilerine verdiği ile zevkyâb olarak. Rableri onları o çılgın cehennemin azabından korumuşdur.

— Hasan Basri Çantay

Rabblerinin kendilerine verdikleriyle sefa sürerler. Rabbleri onları, cehennem azabından korumuştur.

— Seyyid Kutub

كُلُواْ وَٱشْرَبُواْ هَنِيٓـًٔۢا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿١٩

Yeyin için, afiyetler olsun çalıştığınız için.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşlediklerinize karşılık afiyetle yeyin, için.

— İbni Kesir

(19-20) Onlara, “Dünya’da yapmakta olduklarınızın karşılığında, sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak afiyetle yiyin için” denir. Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir.

— Diyanet İşleri

(Şöyle denilir:) «(İyi) amel (ve hareket) etmiş olduğunuz için aafiyetle yeyin, için».

— Hasan Basri Çantay

Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yeyin, için!

— Seyyid Kutub

مُتَّكِـِٔينَ عَلَىٰ سُرُرٍ مَّصْفُوفَةٍۖ وَزَوَّجْنَٰهُم بِحُورٍ عِينٍ ﴿٢٠

Dayanarak, sıra sıra dizilmiş âlâ koltuklara, eş etmişizdir de kendilerine güzel iri gözlü hurîleri.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sıra sıra dizilmiş tahtlara yaslanarak. Ve onları iri siyah gözlü hurilerle evlendirdik.

— İbni Kesir

(19-20) Onlara, “Dünya’da yapmakta olduklarınızın karşılığında, sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak afiyetle yiyin için” denir. Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir.

— Diyanet İşleri

«Sıra sıra dizilmiş tahtlara yaslananlar olarak». Biz onlara şahin gözlü huurîleri eş yapdık.

— Hasan Basri Çantay

Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak. Onları, iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.

— Seyyid Kutub

وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَٱتَّبَعَتْهُمْ ذُرِّيَّتُهُم بِإِيمَٰنٍ أَلْحَقْنَا بِهِمْ ذُرِّيَّتَهُمْ وَمَآ أَلَتْنَٰهُم مِّنْ عَمَلِهِم مِّن شَىْءٍۚ كُلُّ ٱمْرِئٍۭ بِمَا كَسَبَ رَهِينٌ ﴿٢١

Ve İman edenleri ki zürriyyetleri de iman ile arkalarından gelmiş, zürriyyetlerini kendilerine ilhak etmişizdir, bununla beraber kendilerine amellerinden hiç bir şey eksiltmemişizdir, herkes kazancına bağlıdır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İman edip de soyları da imanda kendilerine tabi olanlar; onlara, soylarını da kattık. Onların işlediklerinden hiç bir şey eksiltmedik. Herkes kazandığı ile bağlıdır.

— İbni Kesir

İman eden ve nesilleri de iman konusunda kendilerinin yoluna uyanlar var ya, biz onların nesillerini kendilerine kattık. Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir.

— Diyanet İşleri

İman edib de zürriyyetleri de îman ile kendilerine tâ'bi olanlar (yok mu?) biz onların nesillerini de kendilerine katdık. Kendilerinin amelinden bir şey de eksiltmedik. Herkes kazancı mukaabilinde bir rehindir.

— Hasan Basri Çantay

İnanan, soyları da inançta kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazancına bağlıdır.

— Seyyid Kutub

وَأَمْدَدْنَٰهُم بِفَٰكِهَةٍ وَلَحْمٍ مِّمَّا يَشْتَهُونَ ﴿٢٢

Birde onlara bir meyve ve içlerinin çekeceği bir et yetiştirmekteyizdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara, diledikleri meyve ve etten bol bol vermişizdir.

— İbni Kesir

Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik.

— Diyanet İşleri

Onlara canlarının isteyeceği meyve (ler) i, et (ler) i de bol bol verdik.

— Hasan Basri Çantay

Cennette olanlara diledikleri meyve ve etten bol bol veririz.

— Seyyid Kutub

يَتَنَٰزَعُونَ فِيهَا كَأْسًا لَّا لَغْوٌ فِيهَا وَلَا تَأْثِيمٌ ﴿٢٣

Orada bir peymâne çekiştirirler ki ne bir saçmalama vardır onda ne bir günaha sokma.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Orada öyle bir kadehi devrederler ki; onda, bir saçmalama ve günaha sokma yoktur.

— İbni Kesir

Orada, (içilince) boş söz söyletmeyen, günah işletmeyen dolu bir kadehi elden ele dolaştırırlar.

— Diyanet İşleri

Orada birbirleriyle öyle kadeh çekişirler ki! Onda ne bir saçmalama, ne de bir günâha sokma yokdur.

— Hasan Basri Çantay

Orada bir kadehi kapışırlar fakat onda ne saçmalama vardır, ne de günaha sokma.

— Seyyid Kutub

AYARLAR