بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَلَا تَجْعَلُواْ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَۖ إِنِّى لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ ﴿٥١

Ve Allah’la beraber başka bir Tanrı uydurmayın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Allah ile birlikte başka bir tanrı edinmeyin. Doğrusu ben; size, O'ndan apaçık bir uyarıcıyım.

— İbni Kesir

Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.

— Diyanet İşleri

«Allahın yanına diğer bir Tanrı daha katmayın. Hakıykat, ben sizi (Allahın azabından) apâşikâr korkutan (bir peygamber) im».

— Hasan Basri Çantay

Allah ile beraber başka tanrılar uydurmuyorum. Ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım.

— Seyyid Kutub

كَذَٰلِكَ مَآ أَتَى ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُواْ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ ﴿٥٢

Böyle, bunlardan evvelkiler bir Resul gelince behemehal ya sahir dediler ya mecnun.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte böyle. Onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde sadece; büyücüdür veya delidir, dediler.

— İbni Kesir

İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki, “O bir büyücüdür” yahut “bir delidir” demiş olmasınlar.

— Diyanet İşleri

Onlardan evvelkilere de herhangi bir peygamber gelmedi ki (onun hakkında da) mutlakaa böylece sihirbaz, yahud mecnun dediler.

— Hasan Basri Çantay

İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: «Büyücü veya cinlenmiş» dediler.

— Seyyid Kutub

أَتَوَاصَوْاْ بِهِۦۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ ﴿٥٣

Hep buna vasiyyetleştiler mi? Hayır hep onlar azgın kavımlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, onlar; azgın birer topluluktu.

— İbni Kesir

Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyleri söylüyorlar)? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.

— Diyanet İşleri

Hepsi de bunu birbirine tavsiye mi etdiler?! Hayır, onlar (umumiyyetle) azgınlar güruhunun ta kendileridir.

— Hasan Basri Çantay

Bunu birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır onlar azgın bir topluluktur.

— Seyyid Kutub

فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَآ أَنتَ بِمَلُومٍ ﴿٥٤

Onun için onlardan yüz çevir, artık sen levm olunacak değilsin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan yüz çevir. Artık sen, kınanacak değilsin.

— İbni Kesir

Onun için, onlardan yüz çevir. Artık kınanacak değilsin.

— Diyanet İşleri

O halde (Habîbim) onlardan yüz çevir. Artık sen, kınanacak (mes'ûl olacak) değilsin.

— Hasan Basri Çantay

Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin.

— Seyyid Kutub

وَذَكِّرْ فَإِنَّ ٱلذِّكْرَىٰ تَنفَعُ ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿٥٥

Onunla beraber vaaz-u nasıhate devam et, çünkü vaaz, mü'minlere fayda verir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sen, öğüt ver. Çünkü öğüt mü'minlere fayda verir.

— İbni Kesir

Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.

— Diyanet İşleri

Sen (sâde Kur'an ile) va'z et. Çünkü şübhesiz öğüt mü'minlere fâide verir.

— Hasan Basri Çantay

Ancak yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak, mü'minlere fayda verir.

— Seyyid Kutub

وَمَا خَلَقْتُ ٱلْجِنَّ وَٱلْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ ﴿٥٦

Ve ben, Cinn-ü İnsi ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ben, cinnleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.

— İbni Kesir

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

— Diyanet İşleri

Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmete değil) ancak bana kulluk etsinler diye yaratdım.

— Hasan Basri Çantay

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

— Seyyid Kutub

مَآ أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَآ أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ ﴿٥٧

Ben onlardan bir rızk istemiyorum, bana yemek yedirmelerini de istemiyorum.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.

— İbni Kesir

Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum.

— Diyanet İşleri

Ben onlardan bir rızık istemiyorum. Bana (yemek) yedirmelerini de istemiyorum!

— Hasan Basri Çantay

Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum.

— Seyyid Kutub

إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلرَّزَّاقُ ذُو ٱلْقُوَّةِ ٱلْمَتِينُ ﴿٥٨

Şüphe yok ki Allah, rezzak, kuvvet sahibi metîn o.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Şüphesiz ki rızıklandıran, güç ve kuvvet sahibi olan Allah'tır.

— İbni Kesir

Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.

— Diyanet İşleri

Şübhesiz rızkı veren, O pek çetin kuvvet saahibi Allahın kendisidir.

— Hasan Basri Çantay

Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.

— Seyyid Kutub

فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُواْ ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَٰبِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ ﴿٥٩

Onun için muhakkak ki o zulm edenlere arkadaşlarının payı gibi dolgun bir pay vardır, şimdi onu acele etmesinler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki zulmedenlerin, arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır. Acele etmesinler.

— İbni Kesir

Şüphesiz zulmedenler için (önceki müşrik) arkadaşlarının azap payı gibi payları vardır. Artık azabımı acele istemesinler.

— Diyanet İşleri

Artık muhakkak ki o zulmedenler için (geçmiş) arkadaşlarının (azâb) hissesi gibi bir nasıyb (-i hüsran) vardır. Şimdi (onu) acele istemesinler.

— Hasan Basri Çantay

Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmiş arkadaşlarının payı gibi bir azab payı vardır. Acele etmesinler.

— Seyyid Kutub

فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن يَوْمِهِمُ ٱلَّذِى يُوعَدُونَ ﴿٦٠

Artık o vaadolundukları günlerinden vay o küfredenlere!

— Elmalılı Hamdi Yazır

Kendilerine vaadedilen günlerinden dolayı vay kafirlere.

— İbni Kesir

Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o inkâr edenlerin hâline!

— Diyanet İşleri

İşte kendilerine va'd (ve tehdîd) edilegelen günlerinden (dolayı) vay o küfredenlere!

— Hasan Basri Çantay

Söz verilen günün azabından vay o kafirlerin haline!

— Seyyid Kutub

AYARLAR