بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَعَتَوۡاْ عَنۡ أَمۡرِ رَبِّهِمۡ فَأَخَذَتۡهُمُ ٱلصَّٰعِقَةُ وَهُمۡ يَنظُرُونَ ٤٤
Rableri’nin emrinden azgınlık ettiler, bu yüzden o sâika kendilerini yakalayıverdi, bakınıp duruyorlardı.
Onlar ise Rabblarının emrine başkaldırmışlardı, buyruğundan çıkmışlardı. Bunun üzerine kendilerini göz göre göre yıldırım çarpmıştı.
Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti.
Rablerinin emrinden uzaklaşıb azmışlardı. (Bu yüzden) kendilerine de göre göre, onları yıldırım tutuvermişdi.
Rab'lerinin buyruğuna baş kaldırdılar, bu yüzden bakıp dururlarken onları yıldırım yakaladı.
فَمَا ٱسۡتَطَٰعُواْ مِن قِيَامٖ وَمَا كَانُواْ مُنتَصِرِينَ ٤٥
O vakti bir kalkınmaya da güç yetiremediler, bir yardım da görmediler.
Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım da görmemişlerdi.
Artık, ne yerlerinden kalkmaya güçleri yetti, ne de başkasından yardım görebildiler.
İşte (bu sebeble) ayakda durmıya güç yetiremediler, yardım edenleri de olmadı.
Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı.
وَقَوۡمَ نُوحٖ مِّن قَبۡلُۖ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمٗا فَٰسِقِينَ ٤٦
Daha evvel de Nûh kavmini, çünkü hep onlar yoldan çıkmış fâsık birer kavim idiler.
Daha önce de Nuh kavmini. Zira onlar gerçekten fasıklar güruhu idiler.
Bunlardan önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler.
Daha evvel de Nuuh kavmini (helak etdik). Çünkü onlar (küfr-ü ısyanlarıyle doğrulukdan) çıkmış fâsık kavmdi.
Daha önce de Nuh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler.
وَٱلسَّمَآءَ بَنَيۡنَٰهَا بِأَيۡيْدٖ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ ٤٧
Bir de Semâ’ya bakın biz onu kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki biz çok vüs'a malikiz.
Göğü gücümüzle Biz kurduk. Ve muhakkak ki Biz, genişleticiyiz.
Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.
Biz göğü kuvvetle bina etdik. Çünkü biz muhakkak ve mutlak bir (vüs'at ve) kudrete mâlikizdir.
Göğü gücümüzle biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.
وَٱلۡأَرۡضَ فَرَشۡنَٰهَا فَنِعۡمَ ٱلۡمَٰهِدُونَ ٤٨
Arzı da döşedik, bakınız biz ne güzel döşeriz.
Yeryüzünü Biz, döşedik. Ne güzel döşeyicileriz.
Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.
Yeri de biz döşedik. (Bak biz) ne güzel döşeyiciler (iz)!
Yeri biz döşedik biz ne güzel döşeyiciyiz.
وَمِن كُلِّ شَيۡءٍ خَلَقۡنَا زَوۡجَيۡنِ لَعَلَّكُمۡ تَذَكَّرُونَ ٤٩
Hem her şeyden iki çift yarattık ki düşünesiniz.
Ve her şeyden çift çift yarattık ki ibret alasınız.
Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.
Her şeyden de iki çift yaratdık, olur ki inceden inceye düşünürsünüz diye.
Her şeyden çift çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız.
فَفِرُّوٓاْ إِلَى ٱللَّهِۖ إِنِّي لَكُم مِّنۡهُ نَذِيرٞ مُّبِينٞ ٥٠
O halde hemen Allah’a kaçın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim.
Öyleyse Allah'a koşun. Doğrusu ben; size, O'ndan apaçık bir uyarıcıyım.
O hâlde Allah’a koşun. Şüphesiz ben, size O’nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
O halde (Habîbim, de ki:) «Hepiniz Allaha kaçın. Hakıykat, ben sizi On (un azabın) dan açıkça korkutan (bir peygamber) im».
O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, sizi O'ndan açık bir şekilde korkutuyorum.
وَلَا تَجۡعَلُواْ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَۖ إِنِّي لَكُم مِّنۡهُ نَذِيرٞ مُّبِينٞ ٥١
Ve Allah’la beraber başka bir Tanrı uydurmayın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim.
Allah ile birlikte başka bir tanrı edinmeyin. Doğrusu ben; size, O'ndan apaçık bir uyarıcıyım.
Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
«Allahın yanına diğer bir Tanrı daha katmayın. Hakıykat, ben sizi (Allahın azabından) apâşikâr korkutan (bir peygamber) im».
Allah ile beraber başka tanrılar uydurmuyorum. Ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
كَذَٰلِكَ مَآ أَتَى ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُواْ سَاحِرٌ أَوۡ مَجۡنُونٌ ٥٢
Böyle, bunlardan evvelkiler bir Resul gelince behemehal ya sahir dediler ya mecnun.
İşte böyle. Onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde sadece; büyücüdür veya delidir, dediler.
İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki, “O bir büyücüdür” yahut “bir delidir” demiş olmasınlar.
Onlardan evvelkilere de herhangi bir peygamber gelmedi ki (onun hakkında da) mutlakaa böylece sihirbaz, yahud mecnun dediler.
İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: «Büyücü veya cinlenmiş» dediler.
أَتَوَاصَوۡاْ بِهِۦۚ بَلۡ هُمۡ قَوۡمٞ طَاغُونَ ٥٣
Hep buna vasiyyetleştiler mi? Hayır hep onlar azgın kavımlar.
Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, onlar; azgın birer topluluktu.
Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyleri söylüyorlar)? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.
Hepsi de bunu birbirine tavsiye mi etdiler?! Hayır, onlar (umumiyyetle) azgınlar güruhunun ta kendileridir.
Bunu birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır onlar azgın bir topluluktur.
فَتَوَلَّ عَنۡهُمۡ فَمَآ أَنتَ بِمَلُومٖ ٥٤
Onun için onlardan yüz çevir, artık sen levm olunacak değilsin.
Onlardan yüz çevir. Artık sen, kınanacak değilsin.
Onun için, onlardan yüz çevir. Artık kınanacak değilsin.
O halde (Habîbim) onlardan yüz çevir. Artık sen, kınanacak (mes'ûl olacak) değilsin.
Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin.