بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَٱلۡمُقَسِّمَٰتِ أَمۡرًا ٤
Derken bir emir taksim edenlere kasem olsun.
İşi ayıranlara andolsun ki;
(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
sonra iş bölümü yapan (melek) ler hakkı için,
İşi ayıranlara and olsun.
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٞ ٥
Ki muhakkak o size vaad olunan her halde doğrudur.
Muhakkak size vaadolunan elbette doğrudur.
(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
şübhesiz ki size va'd olunan (şeylerin hepsi) elbette doğrudur.
Size va'dedilen, mutlaka doğrudur.
وَإِنَّ ٱلدِّينَ لَوَٰقِعٞ ٦
Ve muhakkak ki ceza şüphesiz vakidir.
Muhakkak ceza elbet vuku bulacaktır.
(1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
Şübhesiz ki (amellere göre) ceza (ya'nî mukaabele) de elbette vaaki'dir.
Ceza muhakkak olacaktır.
وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلۡحُبُكِ ٧
O düzgün hâreli Semâ’ya kasem ederim.
Hareli yollara sahip olan göğe andolsun ki;
(7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz.
O haareli yollara saahib gök hakkı için,
Yolları bulunan göğe andolsun ki.
إِنَّكُمۡ لَفِي قَوۡلٖ مُّخۡتَلِفٖ ٨
Ki siz pek muhtelif bir kavl içinde bulunuyorsunuz.
Muhakkak siz, ihtilaflı bir sözdesiniz.
(7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz.
hakıykat, siz kat'î ihtilâfa düşen bir söz içindesinizdir.
Ey inkarcılar, siz, şüphesiz çeşitli görüştesiniz.
يُؤۡفَكُ عَنۡهُ مَنۡ أُفِكَ ٩
Ondan çevirilen çevrilir.
Ondan döndürülen kimseler döndürülür.
Ondan (Peygamber’den) çevrilen çevrilir.
Ondan döndürülen kimseler döndürülür.
Çevrilen, ondan çevriliyor.
قُتِلَ ٱلۡخَرَّٰصُونَ ١٠
O kahrolası yalancılar.
Kahrolsun o koyu yalancılar.
(10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun!
Kahr olsun o koyu yalancılar!
O çeşitli görüşleri atan yalancılar kahrolsun.
ٱلَّذِينَ هُمۡ فِي غَمۡرَةٖ سَاهُونَ ١١
O sarhoşluk içinde yaptığını bilmezler.
Ki onlar; koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir.
(10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun!
ki onlar koyu bir cehalet içinde kalmış gaafil kimselerdir.
Onlar aptallık içinde ne yaptıklarını bilmezler.
يَسۡـَٔلُونَ أَيَّانَ يَوۡمُ ٱلدِّينِ ١٢
Soruyorlar: ne zaman o ceza günü? (yevmi dîn).
Din günü ne zaman? diye sorarlar.
“Ceza günü ne zaman?” diye sorarlar.
Onlar, o ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar.
Ceza günü ne zaman? diye sorarlar.
يَوۡمَ هُمۡ عَلَى ٱلنَّارِ يُفۡتَنُونَ ١٣
Ateş üzerinde kıvranacakları gün.
O, kendilerinin ateşe sokulacakları gündür.
(13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.”
(O gün) kendilerinin ateş üzerinde azaba uğratılacakları gündür.
O gün onların ateşe sokulacakları gündür.
ذُوقُواْ فِتۡنَتَكُمۡ هَٰذَا ٱلَّذِي كُنتُم بِهِۦ تَسۡتَعۡجِلُونَ ١٤
Tadın diye fitnenizi: bu, işte o sizin acele istediğiniz.
Tadın azabınızı, işte acele istediğiniz bu idi.
(13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.”
(Onlara) «Tadın azabınızı. İşte (dünyâda) çarçabuk (gelmesini) isteyegeldiğiniz bu idi» (denilir).
Azabımızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey budur işte denir.