بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ٱلَّذِينَ هُمۡ فِي غَمۡرَةٖ سَاهُونَ ١١
O sarhoşluk içinde yaptığını bilmezler.
Ki onlar; koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir.
(10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun!
ki onlar koyu bir cehalet içinde kalmış gaafil kimselerdir.
Onlar aptallık içinde ne yaptıklarını bilmezler.
يَسۡـَٔلُونَ أَيَّانَ يَوۡمُ ٱلدِّينِ ١٢
Soruyorlar: ne zaman o ceza günü? (yevmi dîn).
Din günü ne zaman? diye sorarlar.
“Ceza günü ne zaman?” diye sorarlar.
Onlar, o ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar.
Ceza günü ne zaman? diye sorarlar.
يَوۡمَ هُمۡ عَلَى ٱلنَّارِ يُفۡتَنُونَ ١٣
Ateş üzerinde kıvranacakları gün.
O, kendilerinin ateşe sokulacakları gündür.
(13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.”
(O gün) kendilerinin ateş üzerinde azaba uğratılacakları gündür.
O gün onların ateşe sokulacakları gündür.
ذُوقُواْ فِتۡنَتَكُمۡ هَٰذَا ٱلَّذِي كُنتُم بِهِۦ تَسۡتَعۡجِلُونَ ١٤
Tadın diye fitnenizi: bu, işte o sizin acele istediğiniz.
Tadın azabınızı, işte acele istediğiniz bu idi.
(13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.”
(Onlara) «Tadın azabınızı. İşte (dünyâda) çarçabuk (gelmesini) isteyegeldiğiniz bu idi» (denilir).
Azabımızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey budur işte denir.
إِنَّ ٱلۡمُتَّقِينَ فِي جَنَّٰتٖ وَعُيُونٍ ١٥
Şüphesiz ki müttekiler cennetlerde pınar başlarındadır.
Muhakkak ki muttakiler; cennetlerde ve çeşmelerdedirler.
(15-16) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi.
(15-16) Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği (sevabı) ahz (-ü kabul) etmiş (ve bundan raazî olmuş) olarak, cennetlerde, pınarlar (ın başların) dadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel (ve hareket) edenlerdi.
Doğrusu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, cennetlerde, pınar başlarındadırlar.
ءَاخِذِينَ مَآ ءَاتَىٰهُمۡ رَبُّهُمۡۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَبۡلَ ذَٰلِكَ مُحۡسِنِينَ ١٦
Alarak Rableri’nin kendilerine verdiğini, çünkü onlar bundan evvel güzellik yapmayı âdet edinmişlerdi.
Rabblarının kendilerine verdiğini almış olarak. Zira onlar bundan önce de ihsan edenlerdendi.
(15-16) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi.
(15-16) Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği (sevabı) ahz (-ü kabul) etmiş (ve bundan raazî olmuş) olarak, cennetlerde, pınarlar (ın başların) dadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel (ve hareket) edenlerdi.
Rab'lerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce de güzel davranırlardı.
كَانُواْ قَلِيلٗا مِّنَ ٱلَّيۡلِ مَا يَهۡجَعُونَ ١٧
Geceden pek az uyuyorlardı.
Onlar gecenin az bir kısmında uyurlardı.
Geceleri pek az uyurlardı.
Onlar gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı.
Geceleri pek az uyurlardı.
وَبِٱلۡأَسۡحَارِ هُمۡ يَسۡتَغۡفِرُونَ ١٨
Ve seher vakitleri hep istiğfar ederlerdi.
Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.
Seherlerde bağışlama dilerlerdi.
Sehar vakıflarında da onlar istiğfar ederlerdi.
Seher vaktinde de istiğfar ederlerdi.
وَفِيٓ أَمۡوَٰلِهِمۡ حَقّٞ لِّلسَّآئِلِ وَٱلۡمَحۡرُومِ ١٩
Ve mallarında sâil ve mahrum için bir hak vardı.
Onların mallarında yoksullar ve muhtaçlar için de bir hak vardır.
Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.
Onların mallarında sâilin ve (kemâl-i iffetinden dolayı dilencilik etmeyen) yoksulun da bir hakkı vardı.
Mallarında dilenci ve yoksul için bir hak vardı.
وَفِي ٱلۡأَرۡضِ ءَايَٰتٞ لِّلۡمُوقِنِينَ ٢٠
Arzda da âyetler var iykan ehli için.
Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır.
(20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?
(Küre-i) arzda kâmil bilgi saahibleri için nice âyetler vardır.
Kesin inanacak insanlar için yeryüzünde nice deliller vardır.
وَفِيٓ أَنفُسِكُمۡۚ أَفَلَا تُبۡصِرُونَ ٢١
Nefislerinizde de, halâ görmiyecekmisiniz.
Kendi nefislerinizde de. Hala görmez misiniz?
(20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?
Kendi nefislerinizde dahi (nice âyetler var. Bunları) görmüyor musunuz?
Kendi canlarınızda da nice deliller vardır. Görmüyor musunuz?