بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُّبِينًا ﴿١

Muhakkak ki Biz; sana, apaçık bir feth ihsan ettik.

— İbni Kesir

لِّيَغْفِرَ لَكَ ٱللَّهُ مَا تَقَدَّمَ مِن ذَنۢبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ وَيُتِمَّ نِعْمَتَهُۥ عَلَيْكَ وَيَهْدِيَكَ صِرَٰطًا مُّسْتَقِيمًا ﴿٢

Ta ki Allah; senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın. Sana olan nimetini tamamlasın ve seni doğru yola eriştirsin.

— İbni Kesir

وَيَنصُرَكَ ٱللَّهُ نَصْرًا عَزِيزًا ﴿٣

Ve Allah; sana çok şerefli bir muzafferiyetle yardım etsin.

— İbni Kesir

هُوَ ٱلَّذِىٓ أَنزَلَ ٱلسَّكِينَةَ فِى قُلُوبِ ٱلْمُؤْمِنِينَ لِيَزْدَادُوٓاْ إِيمَٰنًا مَّعَ إِيمَٰنِهِمْۗ وَلِلَّهِ جُنُودُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِۚ وَكَانَ ٱللَّهُ عَلِيمًا حَكِيمًا ﴿٤

O'dur; mü'minlerin kalblerine sekineti indiren. Ta ki; imanlarını imanla arttırsınlar. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah; Alim ve Hakim olandır.

— İbni Kesir

لِّيُدْخِلَ ٱلْمُؤْمِنِينَ وَٱلْمُؤْمِنَٰتِ جَنَّٰتٍ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَا وَيُكَفِّرَ عَنْهُمْ سَيِّـَٔاتِهِمْۚ وَكَانَ ذَٰلِكَ عِندَ ٱللَّهِ فَوْزًا عَظِيمًا ﴿٥

Ta ki; mü'min erkeklerle mü'min kadınları, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennetlere koysun ve onların kötülüklerini örtsün. İşte Allah katında en büyük kurtuluş budur.

— İbni Kesir

وَيُعَذِّبَ ٱلْمُنَٰفِقِينَ وَٱلْمُنَٰفِقَٰتِ وَٱلْمُشْرِكِينَ وَٱلْمُشْرِكَٰتِ ٱلظَّآنِّينَ بِٱللَّهِ ظَنَّ ٱلسَّوْءِۚ عَلَيْهِمْ دَآئِرَةُ ٱلسَّوْءِۖ وَغَضِبَ ٱللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلَعَنَهُمْ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَهَنَّمَۖ وَسَآءَتْ مَصِيرًا ﴿٦

Ve Allah hakkındaki kötü zan besleyen münafık erkeklerle münafık kadınlara, müşrik erkeklerle müşrik kadınlara azab etsin. Kötülük onların başlarına dönsün. Allah; onlara gazabetmiş, la'netlemiş ve cehennemi kendileri için hazırlamıştır.

— İbni Kesir

وَلِلَّهِ جُنُودُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِۚ وَكَانَ ٱللَّهُ عَزِيزًا حَكِيمًا ﴿٧

Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah; Aziz, Hakim olandır.

— İbni Kesir

إِنَّآ أَرْسَلْنَٰكَ شَٰهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذِيرًا ﴿٨

Muhakkak ki Biz; seni şahid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik;

— İbni Kesir

لِّتُؤْمِنُواْ بِٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَتُعَزِّرُوهُ وَتُوَقِّرُوهُ وَتُسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَأَصِيلًا ﴿٩

Ki; Allah'a ve peygamberine iman edesiniz, O'na yardım edesiniz ve saygı gösteresiniz. Sabah, akşam O'nu tesbih edesiniz.

— İbni Kesir

إِنَّ ٱلَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ ٱللَّهَ يَدُ ٱللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْۚ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَىٰ نَفْسِهِۦۖ وَمَنْ أَوْفَىٰ بِمَا عَٰهَدَ عَلَيْهُ ٱللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿١٠

Muhakkak ki sana bi'at edenler; ancak Allah'a bi'at etmektedirler. Allah' ın eli onların elleri üstündedir. Onun için kim, ahdini çözerse; ancak kendi aleyhine çözmüş olur. Kim de Allah'a verdiği ahde vefa gösterirse; ona da Allah büyük bir ecir verecektir.

— İbni Kesir

سَيَقُولُ لَكَ ٱلْمُخَلَّفُونَ مِنَ ٱلْأَعْرَابِ شَغَلَتْنَآ أَمْوَٰلُنَا وَأَهْلُونَا فَٱسْتَغْفِرْ لَنَاۚ يَقُولُونَ بِأَلْسِنَتِهِم مَّا لَيْسَ فِى قُلُوبِهِمْۚ قُلْ فَمَن يَمْلِكُ لَكُم مِّنَ ٱللَّهِ شَيْـًٔا إِنْ أَرَادَ بِكُمْ ضَرًّا أَوْ أَرَادَ بِكُمْ نَفْعًۢاۚ بَلْ كَانَ ٱللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرًۢا ﴿١١

Bedevilerden geri bırakılanlar sana diyeceklerdir ki: Mallarımız ve ailelerimiz bizi alıkoydu. Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile. Kalblerinde olmayanı dilleriyle söylüyorlar. De ki: Allah, size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse; O'na karşı kim engel olabilir? Hayır, Allah yaptıklarınızdan haberdar olandır.

— İbni Kesir

AYARLAR