بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
رَبِّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَمَا بَيۡنَهُمَآۖ إِن كُنتُم مُّوقِنِينَ ٧
O göklerin ve yerin ve bütün aralarındakilerin Rabb’idir ehl-i yakın olsanız.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbından. Şayet kesin olarak inanıyorsanız.
(4-7) Katımızdan bir emirle her hikmetli iş o gecede ayırt edilir. Eğer kesin olarak inanıyorsanız, Rabbinden; göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
(Evet) göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbinden (bir eser-i rahmet olarak). Eğer (buna) iyice inanıcılar iseniz (o halde Muhammed sallellâhü aleyhi ve sellemin Onun peygamberi oldu ğuna da îman etmelisiniz).
Eğer kesin olarak inanıyorsanız bilin ki Allah, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ يُحۡيِۦ وَيُمِيتُۖ رَبُّكُمۡ وَرَبُّ ءَابَآئِكُمُ ٱلۡأَوَّلِينَ ٨
Ondan başka Tanrı yoktur, hem diriltir hem öldürür, hem sizin Rabb’iniz hem de evvelki atalarınızın Rabb’i.
Ondan başka ilah yoktur. Diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbınızdır, sizden önceki atalarınızın da Rabbıdır.
O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Yaşatır, öldürür. O, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
Ondan başka hiçbir Tanrı yokdur. Hem diriltir, hem öldürür O, Sizin de, geçmiş atalarınızın da Rabbi (O) dur.
O'ndan başka ilah yoktur, yaşatır, öldürür. Sizinde Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.
بَلۡ هُمۡ فِي شَكّٖ يَلۡعَبُونَ ٩
Fakat onlar şekk içinde oynuyorlar.
Hayır, onlar şüphe içinde oynayıp dururlar.
Fakat onlar, şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
Hayır, onlar (tekrar dirilmekden) şübhe içindedirler. (Bununla} eğlenirler.
Fakat onlar şüphe içinde eğlenip duruyorlar.
فَٱرۡتَقِبۡ يَوۡمَ تَأۡتِي ٱلسَّمَآءُ بِدُخَانٖ مُّبِينٖ ١٠
O halde gözet o Semâ’nın açık bir duman ile geleceği günü.
Öyleyse sen gözle. Göğün açıkça bir duman çıkaracağı gün;
Göğün açık bir duman getireceği günü bekle.
O halde semânın apâşikâr bir duman getireceği günü gözetle (Habîbim).
Göğün gözle görülür bir duman getireceği günü gözetle.
يَغۡشَى ٱلنَّاسَۖ هَٰذَا عَذَابٌ أَلِيمٞ ١١
Ki nâsı saracaktır, bu bir elîm azâbdır.
İnsanları bürüyecektir. Bu; elim bir azabdır.
(O duman) insanları bürür. Bu, elem dolu bir azaptır.
(Öyle bir duman ki bütün) insanları saracakdır o. «Bu, pek yaman bir azâb» (diyecekler).
Duman, insanları bürüyecektir. Bu, acı bir azabtır.
رَّبَّنَا ٱكۡشِفۡ عَنَّا ٱلۡعَذَابَ إِنَّا مُؤۡمِنُونَ ١٢
Rabbenâ! bizden bu azâbı aç, çünkü biz mü'minleriz diyecekler.
Rabbımız; bu azabı bizden kaldır. Doğrusu biz, artık mü'minleriz.
İnsanlar, “Rabbimiz! Bu azabı bizden kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz” derler.
«Ey Rabbimiz, bizden bu azâbı açıb kaldır. Çünkü biz îman edeceğiz».
«Rabbimiz, bizden azabı kaldır, çünkü biz artık inanıyoruz» derler.
أَنَّىٰ لَهُمُ ٱلذِّكۡرَىٰ وَقَدۡ جَآءَهُمۡ رَسُولٞ مُّبِينٞ ١٣
Onlara düşünmek, ibret almak nerede? Kendilerine apaçık anlatan bir Resul geldi de.
Nerede onlarda öğüt almak? Kendilerine gerçeği açıklayan bir peygamber gelmişti.
Nerede onlarda öğüt almak?! Oysa kendilerine (gerçeği) açıklayan bir peygamber gelmişti.
Onlar için düşünüb ibret almak nerede? Kendilerine (hakıykatleri) açıklayan bir peygamber geldiği halde.
Artık onlar nasıl düşünüp öğüt alacaklar? Öğüt alma zamanı geçti. Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir elçi gelmişti.
ثُمَّ تَوَلَّوۡاْ عَنۡهُ وَقَالُواْ مُعَلَّمٞ مَّجۡنُونٌ ١٤
Sonra ondan döndüler, öğretilmiş dediler, bir mecnun dediler.
Ondan yüz çevirmişler; belletilmiş delinin biri, demişlerdi
Sonra ondan yüz çevirdiler ve “Bu bir öğretilmiş, bu bir deli!” dediler.
Yine ondan yüz çevirdiler. (Ona kimi) «bir öğretilmiş», (kimi) «bir mecnun» dediler.
Ondan yüz çevirdiler «Bu, deli görünümünde eğitilmiş biridir» dediler.
إِنَّا كَاشِفُواْ ٱلۡعَذَابِ قَلِيلًاۚ إِنَّكُمۡ عَآئِدُونَ ١٥
Biz o azâbı biraz biraz açacağız, fakat siz yine döneceksiniz.
Biz, az bir süre için azabı kaldıracağız. Ama siz, eski halinize döneceksiniz.
Biz bu azabı kısa bir süre kaldıracağız, siz de yine eski hâlinize döneceksiniz.
Biz bu (duman) azâbı (nı) biraz açıp kaldıracağız. (Fakat) siz, şübhe yok ki, tekrar dönücülersiniz.
Biz sizden azabı birazcık kaldıracağız, fakat siz yine inkara döneceksiniz.
يَوۡمَ نَبۡطِشُ ٱلۡبَطۡشَةَ ٱلۡكُبۡرَىٰٓ إِنَّا مُنتَقِمُونَ ١٦
Amma o büyük satvetle sıkıvereceğimiz gün her halde biz intikam alacağız.
Onları çarptıkça çarpacağımız gün; şüphesiz intikam alırız.
Onları o en şiddetli yakalayışla yakalayacağımız günü hatırla. Şüphesiz biz öcümüzü alırız.
Çok büyük bir şiddet ve satvetle (kendilerini) çarpacağımız gün muhakkak ki biz (onlardan) intikaam alıcılarız.
O gün büyük bir şiddetle çarparız; zira Biz öç alıcıyız!
۞ وَلَقَدۡ فَتَنَّا قَبۡلَهُمۡ قَوۡمَ فِرۡعَوۡنَ وَجَآءَهُمۡ رَسُولٞ كَرِيمٌ ١٧
Celâlim Hakk’ı için onlardan evvel Firavun’un kavmini fitneye düşürdük, onlara da kerîm bir Resul gelmişti.
Andolsun ki; onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik ve onlara kerim bir peygamber gelmişti.
Andolsun, onlardan önce Firavun kavmini sınamıştık. Onlara değerli bir peygamber (Mûsâ) gelmişti.
Andolsun ki biz bunlardan evvel Fir'avn kavmini de imtihan etdik. Onlara da çok şerefli bir peygamber gelmişdi,
Andolsun, onlardan önce Firavun toplumuna da imkanlar vererek sınamıştık. Onlara saygın bir peygamber gelmişti.