بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

فَأۡتُواْ بِـَٔابَآئِنَآ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ٣٦

Doğru sözlüler iseniz; bize babalarımıza getirsenize.

– İbni Kesir

أَهُمۡ خَيۡرٌ أَمۡ قَوۡمُ تُبَّعٖ وَٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ أَهۡلَكۡنَٰهُمۡۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ مُجۡرِمِينَ ٣٧

Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba kavmi ile onlardan evvel gelenler mi? Biz, onları helak ettik. Muhakkak ki onlar, mücrimler idiler.

– İbni Kesir

وَمَا خَلَقۡنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَمَا بَيۡنَهُمَا لَٰعِبِينَ ٣٨

Biz; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun ve oyalanma olsun diye yaratmadık.

– İbni Kesir

مَا خَلَقۡنَٰهُمَآ إِلَّا بِٱلۡحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ ٣٩

Biz; onları, ancak hak ile yarattık. Ne var ki onların çoğu, bilmezler.

– İbni Kesir

إِنَّ يَوۡمَ ٱلۡفَصۡلِ مِيقَٰتُهُمۡ أَجۡمَعِينَ ٤٠

Muhakkak ki ayırdetme günü, hepsinin bir arada bulunacağı vakittir.

– İbni Kesir

يَوۡمَ لَا يُغۡنِي مَوۡلًى عَن مَّوۡلٗى شَيۡـٔٗا وَلَا هُمۡ يُنصَرُونَ ٤١

O gün; dostun dosta hiç bir yardımı olmaz, yardım da görmezler.

– İbni Kesir

إِلَّا مَن رَّحِمَ ٱللَّهُۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ ٤٢

Ancak Allah'ın merhamet ettiği müstesna. Muhakkak ki O; Aziz, Rahim olanın kendisidir.

– İbni Kesir

إِنَّ شَجَرَتَ ٱلزَّقُّومِ ٤٣

Doğrusu zakkum ağacı;

– İbni Kesir

طَعَامُ ٱلۡأَثِيمِ ٤٤

Günahkarların yiyeceğidir.

– İbni Kesir

كَٱلۡمُهۡلِ يَغۡلِي فِي ٱلۡبُطُونِ ٤٥

Erimiş maden gibidir. Karınlarında kaynar,

– İbni Kesir

كَغَلۡيِ ٱلۡحَمِيمِ ٤٦

Suyun kaynaması gibi.

– İbni Kesir

AYARLAR
Okuyucu