بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَءَاتَيْنَٰهُم مِّنَ ٱلْءَايَٰتِ مَا فِيهِ بَلَٰٓؤٌاْ مُّبِينٌ ﴿٣٣

Ve onlara âyetlerden öylesini vermiştik ki onda açık bir nimet ile imtihan vardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara ayetlerden öylelerini verdik ki; her birinde açıkça bir imtihan vardı.

— İbni Kesir

Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan mûcizeler verdik.

— Diyanet İşleri

Bir de onlara âyetlerden, her birinde açık birer imtihan (gizlenmiş) bulunan, şeyler verdik.

— Hasan Basri Çantay

Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan ayetler verdik.

— Seyyid Kutub

إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَيَقُولُونَ ﴿٣٤

Fakat şu berikiler diyorlar ki:

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar gerçekten derler ki:

— İbni Kesir

(34-35) Bunlar (müşrikler) diyorlar ki: “İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur. Biz diriltilecek değiliz.”

— Diyanet İşleri

(34-35) Hakıykat, şunlar mutlakaa: «O (ölüm), derler, ilk ölümümüzden başka (bir şey) değildir. Biz yeniden diriltilib kaldırılacak değiliz».

— Hasan Basri Çantay

Bu inkarcılar da diyorlar ki:

— Seyyid Kutub

إِنْ هِىَ إِلَّا مَوْتَتُنَا ٱلْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ ﴿٣٥

İlk ölümümüzden ilerisi yok ve biz yeniden neşrolunacak değiliz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O, ilk ölümümüzden başkası değildir. Ve biz, diriltilip kaldırılacaklar da değiliz.

— İbni Kesir

(34-35) Bunlar (müşrikler) diyorlar ki: “İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur. Biz diriltilecek değiliz.”

— Diyanet İşleri

(34-35) Hakıykat, şunlar mutlakaa: «O (ölüm), derler, ilk ölümümüzden başka (bir şey) değildir. Biz yeniden diriltilib kaldırılacak değiliz».

— Hasan Basri Çantay

Bir kez öleceğiz ve herşey bitecek. Biz dirilecek değiliz.

— Seyyid Kutub

فَأْتُواْ بِـَٔابَآئِنَآ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٣٦

Haydi getirin babalarımızı doğru iseniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğru sözlüler iseniz; bize babalarımıza getirsenize.

— İbni Kesir

“Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin.”

— Diyanet İşleri

«Eğer (da'vaanızda) doğrucular iseniz şimdi atalarımızı (dirilterek) getirin».

— Hasan Basri Çantay

Doğru söylüyorsanız, babalarımızı getirin.

— Seyyid Kutub

أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْۚ أَهْلَكْنَٰهُمْۖ إِنَّهُمْ كَانُواْ مُجْرِمِينَ ﴿٣٧

Ya onlar mı hayırlı? Yoksa Tübbain kavmi ve onlardan evvelkilermi? Hep onları helâk ettik, çünkü mücrim idiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba kavmi ile onlardan evvel gelenler mi? Biz, onları helak ettik. Muhakkak ki onlar, mücrimler idiler.

— İbni Kesir

Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba’ kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları helâk ettik. Çünkü onlar suçlu kimselerdi.

— Diyanet İşleri

Bunlar mı hayırlı, yoksa Tübba kavmi ve onlardan evvelki (ümmet) ler mi? Biz onları bile helak etdik. Çünkü onlar da günahkârdılar.

— Hasan Basri Çantay

Peki onlar mı hayırlı, yoksa Tubba kavmi ve onlardan önce gelen kavimler mi? Suç işledikleri için biz onların hepsini helak ettik.

— Seyyid Kutub

وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَٰعِبِينَ ﴿٣٨

Ve biz o göklerle yeri ve aralarındakileri oyunculukla yaratmadık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun ve oyalanma olsun diye yaratmadık.

— İbni Kesir

Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlenmek için yaratmadık.

— Diyanet İşleri

Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri oyuncular olarak yaratmadık.

— Hasan Basri Çantay

Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık!

— Seyyid Kutub

مَا خَلَقْنَٰهُمَآ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٩

İkisini de ancak hak sebebiyle yarattık ve lâkin pek çokları bilmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; onları, ancak hak ile yarattık. Ne var ki onların çoğu, bilmezler.

— İbni Kesir

Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık. Ama onların çoğu bilmiyorlar.

— Diyanet İşleri

Biz bunları hakkın ikaamesine sebeb olmakdan başka (bir hikmetle) yaratmadık. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.

— Hasan Basri Çantay

Onları sadece hak ilkesine dayalı olarak yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

— Seyyid Kutub

إِنَّ يَوْمَ ٱلْفَصْلِ مِيقَٰتُهُمْ أَجْمَعِينَ ﴿٤٠

Haberiniz olsun ki o fasıl günü hepinizin mikatıdır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki ayırdetme günü, hepsinin bir arada bulunacağı vakittir.

— İbni Kesir

Şüphesiz, hüküm günü, hepsinin bir arada buluşacağı zamandır.

— Diyanet İşleri

Şübhe yok ki o ayırd etme günü onların, topunun (va'd ve ta'yîn edilmiş) yakıtlarıdır.

— Hasan Basri Çantay

Hüküm günü, hepsinin buluşacağı gündür.

— Seyyid Kutub

يَوْمَ لَا يُغْنِى مَوْلًى عَن مَّوْلًى شَيْـًٔا وَلَا هُمْ يُنصَرُونَ ﴿٤١

O gün ki yar yardan bir şey defedemez ve bir taraftan yardım da olunmazlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O gün; dostun dosta hiç bir yardımı olmaz, yardım da görmezler.

— İbni Kesir

O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Kendilerine yardım da edilmez.

— Diyanet İşleri

O gün yâr bile yârine, hiçbir şeyle, fâide vermez. Onlara (başka suretle) yardım da edilmez.

— Hasan Basri Çantay

O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, yardım da görmezler.

— Seyyid Kutub

إِلَّا مَن رَّحِمَ ٱللَّهُۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ ﴿٤٢

Ancak Allah’ın rahmetiyle yarlıgadığı başka, çünkü o öyle Aziz öyle Rahimdir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak Allah'ın merhamet ettiği müstesna. Muhakkak ki O; Aziz, Rahim olanın kendisidir.

— İbni Kesir

Yalnız, Allah’ın yardım ettiği kimseler bunların dışındadır. Şüphesiz O, mutlak güç sahibidir, çok merhamet edendir.

— Diyanet İşleri

Allahın esirgediği kimseler böyle değil. Çünkü O, bizzat kâfirlerden intikaam almıya hakkıyle kaadir, (mü'minleri) çok esirgeyicidir.

— Hasan Basri Çantay

Yalnız Allah'ın merhamet ettiği bunun dışındadır. Şüphesiz Allah, üstündür, esirgeyendir.

— Seyyid Kutub

إِنَّ شَجَرَتَ ٱلزَّقُّومِ ﴿٤٣

Şüphesiz o zakkum ağacı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğrusu zakkum ağacı;

— İbni Kesir

(43-44) Şüphesiz, zakkum ağacı, günahkârların yemeğidir.

— Diyanet İşleri

Şübhesiz o zakkum ağacı,

— Hasan Basri Çantay

Zakkum ağacı.

— Seyyid Kutub

AYARLAR