بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ ٱلسَّمَآءُ وَٱلْأَرْضُ وَمَا كَانُواْ مُنظَرِينَ ﴿٢٩

Binnetice ne gök ağladı üzerlerine ne yer ne de imhal olundular.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gök ve yer onların helakine ağlamadı. Ve onlar, mühlet verilenler de olmadı.

— İbni Kesir

Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.

— Diyanet İşleri

Ne gök, ne yer onların üstüne ağlamadı. Onlara (aman ve) mühlet verilmedi.

— Hasan Basri Çantay

Onlara gök ve yer ağlamadı ve kendilerine mühlet de verilmedi.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ مِنَ ٱلْعَذَابِ ٱلْمُهِينِ ﴿٣٠

Celâlim Hakk’ı için, Ben-î İsraîl’i kurtarmıştık: o ihanetli azâbdan.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; İsrailoğullarını horlayıcı azabdan kurtardık,

— İbni Kesir

(30-31) Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan; Firavun’dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.

— Diyanet İşleri

(30-31) Andolsun ki biz İsrâîl oğullarını o zillet verici azâbdan, Fir'avndan kurtardık. Hakıykat o, haddi aşanlardan bir mütekebbirdi.

— Hasan Basri Çantay

Andolsun biz, İsrailoğullarını o küçültücü azaptan kurtardık

— Seyyid Kutub

مِن فِرْعَوْنَۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَالِيًا مِّنَ ٱلْمُسْرِفِينَ ﴿٣١

Firavun’dan, çünkü o üstün müsriflerden idi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Firavun'dan. Doğrusu o, azgın bir zorba idi.

— İbni Kesir

(30-31) Andolsun, İsrailoğullarını o alçaltıcı azaptan; Firavun’dan kurtardık. Çünkü o, haddi aşanlardan bir zorba idi.

— Diyanet İşleri

(30-31) Andolsun ki biz İsrâîl oğullarını o zillet verici azâbdan, Fir'avndan kurtardık. Hakıykat o, haddi aşanlardan bir mütekebbirdi.

— Hasan Basri Çantay

Yani Firavun'dan. Çünkü o haddi aşanlardan bir zorba idi.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدِ ٱخْتَرْنَٰهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٣٢

Ve şanım hakkı için: biz onları bir ilim üzere âlemîne karşı ihtiyar eylemiştik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve andolsun ki; Biz, onları bile bile alemler üzerinde seçkin kıldık.

— İbni Kesir

Andolsun, onları, bir bilgi üzerine (dönemlerinde) âlemlere üstün kıldık.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz onlara — (hallerini) bilerek — (zamanlarındaki) âlemlerin üstünde bir imtiyaz vermişdik.

— Hasan Basri Çantay

Andolsun biz, İsrailoğullarını, bir bilgiye göre alemlere üstün kıldık.

— Seyyid Kutub

وَءَاتَيْنَٰهُم مِّنَ ٱلْءَايَٰتِ مَا فِيهِ بَلَٰٓؤٌاْ مُّبِينٌ ﴿٣٣

Ve onlara âyetlerden öylesini vermiştik ki onda açık bir nimet ile imtihan vardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara ayetlerden öylelerini verdik ki; her birinde açıkça bir imtihan vardı.

— İbni Kesir

Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan mûcizeler verdik.

— Diyanet İşleri

Bir de onlara âyetlerden, her birinde açık birer imtihan (gizlenmiş) bulunan, şeyler verdik.

— Hasan Basri Çantay

Onlara, içinde açık bir imtihan bulunan ayetler verdik.

— Seyyid Kutub

إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَيَقُولُونَ ﴿٣٤

Fakat şu berikiler diyorlar ki:

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar gerçekten derler ki:

— İbni Kesir

(34-35) Bunlar (müşrikler) diyorlar ki: “İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur. Biz diriltilecek değiliz.”

— Diyanet İşleri

(34-35) Hakıykat, şunlar mutlakaa: «O (ölüm), derler, ilk ölümümüzden başka (bir şey) değildir. Biz yeniden diriltilib kaldırılacak değiliz».

— Hasan Basri Çantay

Bu inkarcılar da diyorlar ki:

— Seyyid Kutub

إِنْ هِىَ إِلَّا مَوْتَتُنَا ٱلْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ ﴿٣٥

İlk ölümümüzden ilerisi yok ve biz yeniden neşrolunacak değiliz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O, ilk ölümümüzden başkası değildir. Ve biz, diriltilip kaldırılacaklar da değiliz.

— İbni Kesir

(34-35) Bunlar (müşrikler) diyorlar ki: “İlk ölümümüzden başka bir ölüm yoktur. Biz diriltilecek değiliz.”

— Diyanet İşleri

(34-35) Hakıykat, şunlar mutlakaa: «O (ölüm), derler, ilk ölümümüzden başka (bir şey) değildir. Biz yeniden diriltilib kaldırılacak değiliz».

— Hasan Basri Çantay

Bir kez öleceğiz ve herşey bitecek. Biz dirilecek değiliz.

— Seyyid Kutub

فَأْتُواْ بِـَٔابَآئِنَآ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٣٦

Haydi getirin babalarımızı doğru iseniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Doğru sözlüler iseniz; bize babalarımıza getirsenize.

— İbni Kesir

“Eğer doğru söyleyenler iseniz atalarımızı getirin.”

— Diyanet İşleri

«Eğer (da'vaanızda) doğrucular iseniz şimdi atalarımızı (dirilterek) getirin».

— Hasan Basri Çantay

Doğru söylüyorsanız, babalarımızı getirin.

— Seyyid Kutub

أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْۚ أَهْلَكْنَٰهُمْۖ إِنَّهُمْ كَانُواْ مُجْرِمِينَ ﴿٣٧

Ya onlar mı hayırlı? Yoksa Tübbain kavmi ve onlardan evvelkilermi? Hep onları helâk ettik, çünkü mücrim idiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba kavmi ile onlardan evvel gelenler mi? Biz, onları helak ettik. Muhakkak ki onlar, mücrimler idiler.

— İbni Kesir

Bunlar mı daha hayırlı, yoksa Tübba’ kavmi ile onlardan öncekiler mi? Onları helâk ettik. Çünkü onlar suçlu kimselerdi.

— Diyanet İşleri

Bunlar mı hayırlı, yoksa Tübba kavmi ve onlardan evvelki (ümmet) ler mi? Biz onları bile helak etdik. Çünkü onlar da günahkârdılar.

— Hasan Basri Çantay

Peki onlar mı hayırlı, yoksa Tubba kavmi ve onlardan önce gelen kavimler mi? Suç işledikleri için biz onların hepsini helak ettik.

— Seyyid Kutub

وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَٰعِبِينَ ﴿٣٨

Ve biz o göklerle yeri ve aralarındakileri oyunculukla yaratmadık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun ve oyalanma olsun diye yaratmadık.

— İbni Kesir

Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlenmek için yaratmadık.

— Diyanet İşleri

Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunan şeyleri oyuncular olarak yaratmadık.

— Hasan Basri Çantay

Biz gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları eğlenmek için yaratmadık!

— Seyyid Kutub

مَا خَلَقْنَٰهُمَآ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٩

İkisini de ancak hak sebebiyle yarattık ve lâkin pek çokları bilmezler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; onları, ancak hak ile yarattık. Ne var ki onların çoğu, bilmezler.

— İbni Kesir

Biz onları ancak hak ve hikmete uygun olarak yarattık. Ama onların çoğu bilmiyorlar.

— Diyanet İşleri

Biz bunları hakkın ikaamesine sebeb olmakdan başka (bir hikmetle) yaratmadık. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.

— Hasan Basri Çantay

Onları sadece hak ilkesine dayalı olarak yarattık. Fakat onların çoğu bilmiyorlar.

— Seyyid Kutub

AYARLAR