بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَنَعْمَةٍ كَانُواْ فِيهَا فَٰكِهِينَ ﴿٢٧

Ve içinde zevk sürdükleri ne nimet ve refah.

— Elmalılı Hamdi Yazır

كَذَٰلِكَۖ وَأَوْرَثْنَٰهَا قَوْمًا ءَاخَرِينَ ﴿٢٨

Evet öyle ve hep onları başka bir kavme miras kıldık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ ٱلسَّمَآءُ وَٱلْأَرْضُ وَمَا كَانُواْ مُنظَرِينَ ﴿٢٩

Binnetice ne gök ağladı üzerlerine ne yer ne de imhal olundular.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَلَقَدْ نَجَّيْنَا بَنِىٓ إِسْرَٰٓءِيلَ مِنَ ٱلْعَذَابِ ٱلْمُهِينِ ﴿٣٠

Celâlim Hakk’ı için, Ben-î İsraîl’i kurtarmıştık: o ihanetli azâbdan.

— Elmalılı Hamdi Yazır

مِن فِرْعَوْنَۚ إِنَّهُۥ كَانَ عَالِيًا مِّنَ ٱلْمُسْرِفِينَ ﴿٣١

Firavun’dan, çünkü o üstün müsriflerden idi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَلَقَدِ ٱخْتَرْنَٰهُمْ عَلَىٰ عِلْمٍ عَلَى ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿٣٢

Ve şanım hakkı için: biz onları bir ilim üzere âlemîne karşı ihtiyar eylemiştik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

وَءَاتَيْنَٰهُم مِّنَ ٱلْءَايَٰتِ مَا فِيهِ بَلَٰٓؤٌاْ مُّبِينٌ ﴿٣٣

Ve onlara âyetlerden öylesini vermiştik ki onda açık bir nimet ile imtihan vardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ لَيَقُولُونَ ﴿٣٤

Fakat şu berikiler diyorlar ki:

— Elmalılı Hamdi Yazır

إِنْ هِىَ إِلَّا مَوْتَتُنَا ٱلْأُولَىٰ وَمَا نَحْنُ بِمُنشَرِينَ ﴿٣٥

İlk ölümümüzden ilerisi yok ve biz yeniden neşrolunacak değiliz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

فَأْتُواْ بِـَٔابَآئِنَآ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ ﴿٣٦

Haydi getirin babalarımızı doğru iseniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

أَهُمْ خَيْرٌ أَمْ قَوْمُ تُبَّعٍ وَٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْۚ أَهْلَكْنَٰهُمْۖ إِنَّهُمْ كَانُواْ مُجْرِمِينَ ﴿٣٧

Ya onlar mı hayırlı? Yoksa Tübbain kavmi ve onlardan evvelkilermi? Hep onları helâk ettik, çünkü mücrim idiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

AYARLAR