بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَٱخۡتَلَفَ ٱلۡأَحۡزَابُ مِنۢ بَيۡنِهِمۡۖ فَوَيۡلٞ لِّلَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنۡ عَذَابِ يَوۡمٍ أَلِيمٍ ٦٥
Sonra o hizibler kendi aralarında ihtilâf ettiler, onun için elîm bir günün azâbından vay o zulmedenlere.
Ama aralarında hizibler birbirleriyle ihtilafa düştüler. Acıklı bir günün azabından vay o zulmedenlerin haline.
Ama aralarından çıkan gruplar ayrılığa düştüler. Elem dolu bir günün azâbından vay o zulmedenlerin hâline!
Sonra aralarından partiler (çıkıb) ihtilâf etdiler. Artık pek acıklı bir günün azabından vay o zulmedenlere!
Ama aralarından çıkan gruplar, birbiriyle ihtilafa düştüler. Acı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin haline!
هَلۡ يَنظُرُونَ إِلَّا ٱلسَّاعَةَ أَن تَأۡتِيَهُم بَغۡتَةٗ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ ٦٦
Hep o saate, hiç farkında değillerken ansızın onun başlarına gelivermesine bakıyorlar.
Onlar, farkında değillerken kendilerine ansızın o saatın gelmesini mi bekliyorlar?
Onlar (bu tavırlarıyla) ancak, kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini beklemektedirler, hâlbuki bunun farkında değillerdir.
Onlar, kendileri farkında olmayarak, (başlarına) gelecek o sâatden başkasını mı gözetliyorlar?
Onlar illa o saatin kendilerinin hiç farkında olmadıkları bir sırada, ansızın başlarına gelmesini mi bekliyorlar?
ٱلۡأَخِلَّآءُ يَوۡمَئِذِۭ بَعۡضُهُمۡ لِبَعۡضٍ عَدُوٌّ إِلَّا ٱلۡمُتَّقِينَ ٦٧
Dostlar o gün birbirlerine düşmandırlar, müstesnâ ancak müttekîler.
O gün; müttakilerin dışında, dostlar birbirlerine düşman olurlar.
O gün Allah’a karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar.
Dostlar o gün birbirine düşmandır. Takva saahibleri müstesna.
O gün takva sahipleri dışında, dost olanlar birbirlerine düşman olurlar.
يَٰعِبَادِ لَا خَوۡفٌ عَلَيۡكُمُ ٱلۡيَوۡمَ وَلَآ أَنتُمۡ تَحۡزَنُونَ ٦٨
Ey benim kullarım! size hiç korku yoktur bu gün ve siz mahzun da olmayacaksınız.
Ey kullarım; bugün size korku yoktur. Ve siz, üzülecek de değilsiniz.
(68-69) (Allah, şöyle der:) “Ey âyetlerimize iman eden ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de.”
(68-69) Ey benim âyetlerime îman edib de müslüman olan kullarım, bugün size hiçbir korku yokdur. Siz mahzun da olmayacaksınız.
Ey kullarım, bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.
ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ بِـَٔايَٰتِنَا وَكَانُواْ مُسۡلِمِينَ ٦٩
Benim âyetlerime iman edip de halîs müslüman olan kullarım.
Onlar ki; ayetlerimize iman etmiş ve müslüman olmuşlardır.
(68-69) (Allah, şöyle der:) “Ey âyetlerimize iman eden ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de.”
(68-69) Ey benim âyetlerime îman edib de müslüman olan kullarım, bugün size hiçbir korku yokdur. Siz mahzun da olmayacaksınız.
Onlar, ayetlerimize inanmış ve müslüman olmuş kullarımdı.
ٱدۡخُلُواْ ٱلۡجَنَّةَ أَنتُمۡ وَأَزۡوَٰجُكُمۡ تُحۡبَرُونَ ٧٠
Girin cennete: siz ve zevceleriniz, sürurlar, neşeler içinde.
Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete girin.
“Siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz.”
Sürûr ve ikram a müstağrak olduğunuz halde siz de, (mü'min) zevceleriniz de girin cennete.
Siz ve eşleriniz, ağırlanmış olarak cennete giriniz.
يُطَافُ عَلَيۡهِم بِصِحَافٖ مِّن ذَهَبٖ وَأَكۡوَابٖۖ وَفِيهَا مَا تَشۡتَهِيهِ ٱلۡأَنفُسُ وَتَلَذُّ ٱلۡأَعۡيُنُۖ وَأَنتُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ ٧١
Altından tepsiler ve küplerle üzerlerine dönülür dolaşır, nefislerin hoşlanacağı, gözlerin lezzet alacağı şeyler hep orada ve siz orada muhalledsiniz.
Onlara altın kadehler ve tepsiler dolaştırılır. Canların istediği ve gözlerin hoşlandığı her şey oradadır. Ve siz, orada ebediyyen kalacaksınız.
Onlar için altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız.
Onlar altın tepsiler ve destilerle tavaaf (ve ziyaret) edilecekdir. Canlarının isteyeceği, gözler (in) in hoşlanacağı ne varsa oradadır ve siz içinde ebedî kalıcılarsınız.
Onların önünde altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canların çektiği, gözlerin hoşlandığı herşey var. Ve siz, orada ebedi kalacaksınız.
وَتِلۡكَ ٱلۡجَنَّةُ ٱلَّتِيٓ أُورِثۡتُمُوهَا بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ ٧٢
Ve işte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle vâris kılındığınız cennet.
İşte o cennet, işlediklerinize karşılık size miras kılındı.
İşte bu, yapmakta olduklarınıza karşılık size mîras verilen cennettir.
İşte bu, sizin yapageldiğiniz iyi amel (ve hareket) leriniz sayesinde mîrascı kılındığınız cennetdir.
İşte yaptıklarınıza karşılık size miras verilen cennet budur.
لَكُمۡ فِيهَا فَٰكِهَةٞ كَثِيرَةٞ مِّنۡهَا تَأۡكُلُونَ ٧٣
Sizin için onda çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz.
Orada sizin için meyveler vardır. Ve onlardan yersiniz.
Orada sizin için bol bol meyve var, onlardan yersiniz.
Burada sizin için bir çok meyveler vardır. Onlardan yiyeceksiniz.
Orada sizin için bol bol meyveler vardır, onlardan yersiniz
إِنَّ ٱلۡمُجۡرِمِينَ فِي عَذَابِ جَهَنَّمَ خَٰلِدُونَ ٧٤
Haberiniz olsun ki mücrimler cehennem azâbında muhalleddirler.
Muhakkak ki mücrimler; ebediyyen kalacakları cehennem azabındadırlar.
Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklardır.
Şübhe yok ki günahkârlar cehennem azabında ebedî kalıcıdırlar.
Suçlular, cehennem azabında ebedi kalacaklardır.
لَا يُفَتَّرُ عَنۡهُمۡ وَهُمۡ فِيهِ مُبۡلِسُونَ ٧٥
Kendilerinden o azâb gevşetilmez ve onlar onun içinde her ümidi kesmişlerdir.
Azablarına ara verilmeyecek ve orada tamamen ümitsiz kalacaklardır.
Azapları hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde ümitsizdirler.
(Bu azâb) onlardan hafifletilmeyecek. Onlar bunun içinde ümidsiz susacaklardır.
Kendilerinden azab hiç hafiflemeyecektir. Onlar azab içinde ümitsizdirler.