بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ذَٰلِكُم بِأَنَّهُۥٓ إِذَا دُعِيَ ٱللَّهُ وَحۡدَهُۥ كَفَرۡتُمۡ وَإِن يُشۡرَكۡ بِهِۦ تُؤۡمِنُواْۚ فَٱلۡحُكۡمُ لِلَّهِ ٱلۡعَلِيِّ ٱلۡكَبِيرِ ١٢
İşte bu size şu yüzdendir ki bir olarak Allah’a çağırıldığında küfrettiniz ona şirk koşulunca ise iman ediyordunuz, işte hüküm o ulu, o büyük Allah’ın.
Bunun sebebi şudur: Yalnız Allah'a dua edildiği zaman inkar ederdiniz de, O'na şirk koşulunca inanırdınız. Artık hüküm; Aliyy, Kebir Allah'ındır.
“Bu, sizin tevhid çerçevesinde Allah’a çağrıldığında inkâr etmeniz, O’na ortak koşulduğunda ise inanmanız sebebiyledir. Artık hüküm yüce ve büyük Allah’a aittir.”
Bunun sebebi şudur: Bir olarak Allaha düâ edildiği zaman siz küfretdiniz. Eğer Ona eş katılırsa tasdıyk ediyordunuz. Artık hukûm, O çok yüce, O çok büyük Allahındır.
Onlara «Bu duruma düşmenizin sebebi şudur: Tek Allah'a çağrıldığınız zaman inkar ederdiniz. O'na ortak koşulunca inanırdınız. Artık hüküm yüce ve büyük Allah'ındır.»
هُوَ ٱلَّذِي يُرِيكُمۡ ءَايَٰتِهِۦ وَيُنَزِّلُ لَكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ رِزۡقٗاۚ وَمَا يَتَذَكَّرُ إِلَّا مَن يُنِيبُ ١٣
Odur ki size âyetlerini gösteriyor ve sizin için Semâdan bir rızık indiriyor, fakat ancak gönül veren anlar.
Size ayetlerini gösteren ve sizin için gökten rızık indiren O'dur. O'na yönelenden başkası ibret almaz.
O, size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. Ancak O’na yönelen, düşünüp ibret alır.
Ki O, âyetlerini size göstermekde, sizin için gökden rızık indirmekde olandır. (Şirkden tevbe ile îmâna) dönecek kimseden başkası (âyâtı Hakdan) ibret almaz.
Size mucizelerini gösteren, size gökten rızık indiren O'dur. Allah'a yönelenden başkası ibret almaz.
فَٱدۡعُواْ ٱللَّهَ مُخۡلِصِينَ لَهُ ٱلدِّينَ وَلَوۡ كَرِهَ ٱلۡكَٰفِرُونَ ١٤
O halde siz, dini Allah için halis kılarak hep ona çağırın isterse kâfirler hoşlanmasınlar.
Öyleyse kafirler istemese de, siz dini yalnız O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua edin.
O hâlde, kâfirlerin hoşuna gitmese de, siz dini Allah’a has kılarak O’na ibadet edin.
Haydi (ey mü'minler), kâfirlerin hoşuna gitmese de, Allaha, Onun dîninde ıhlâs (ve samîmiyyet) erbabı olarak, ibâdet edin.
Ey inananlar! Kafirlerin hoşuna gitmese de siz, dini yalnız Allah'a halis kılarak O'na çağırın.
رَفِيعُ ٱلدَّرَجَٰتِ ذُو ٱلۡعَرۡشِ يُلۡقِي ٱلرُّوحَ مِنۡ أَمۡرِهِۦ عَلَىٰ مَن يَشَآءُ مِنۡ عِبَادِهِۦ لِيُنذِرَ يَوۡمَ ٱلتَّلَاقِ ١٥
O dereceleri yüksek, Arşın sahibi telâkıy gününün dehşetini haber vermek için kullarından dilediğine ruh indiriyor.
Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi Allah, karşılaşma gününden korkutmak için, kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir.
O, dereceleri hakkıyla yükseltendir, Arş’ın sahibidir. Buluşma günü hakkında (insanları) uyarmak için, irâdesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, kendi indirir.
Sıfatları yüce, arşın saahibi (Allah, insanları) o kavuşma günü ile korkutmak için, kendi emrinden olan vahyi kullarından kimi dilerse ona ilkaa eder.
Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah, kavuşma gününü ihtar etmek için kullarından dilediğine emriyle vahyi indirir.
يَوۡمَ هُم بَٰرِزُونَۖ لَا يَخۡفَىٰ عَلَى ٱللَّهِ مِنۡهُمۡ شَيۡءٞۚ لِّمَنِ ٱلۡمُلۡكُ ٱلۡيَوۡمَۖ لِلَّهِ ٱلۡوَٰحِدِ ٱلۡقَهَّارِ ١٦
O günün ki onlar meydana fırlarlar, kendilerinden hiç bir şey Allah’a karşı gizlenmez, kimin mülk bu gün o vahıd, Kahhar Allah’ın.
O gün onlar, ortaya çıkarlar. Hiç bir şeyleri Allah'a gizli kalmaz. Kimindir bugün mülk? Vahid, Kahhar olan Allah'ındır.
O gün onlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah’ındır
O (kavuşma) gün (ü) onlar (kabirlerinden fırlayıb) çıkarlar Onlardan (saadır olan) hiçbir şey Allaha gizli kalmaz. (Allah buyurur:) «Bugün mülk kimindir»? (Yine kendisi cevab verir:) «Bir olan, (her şey'e haakim ve) kahhâr olan Allahındır».
O gün onlar meydana çıkarlar; onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. «Bugün hükümranlık kimindir?» denir. Hepsi «Gücü her şeye yeten tek Allah'ındır» derler.
ٱلۡيَوۡمَ تُجۡزَىٰ كُلُّ نَفۡسِۭ بِمَا كَسَبَتۡۚ لَا ظُلۡمَ ٱلۡيَوۡمَۚ إِنَّ ٱللَّهَ سَرِيعُ ٱلۡحِسَابِ ١٧
Bu gün her nefis kazandığı ile cezalanacak, zulüm yok bu gün, şüphesiz ki Allah’ın hesabı serî'dir.
Bugün her nefis kazandığı ile karşılık görür. Bugün zulüm yoktur. Muhakkak ki Allah; hesabı çabuk görendir.
Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
Bugün herkes ne kazandıysa onunla karşılanacak. Bugün haksızlık yok. Şübhesiz ki Allah, hesabı çarçabuk görendir.
Bugün herkese, kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Doğrusu Allah, hesabı çabuk görendir.
وَأَنذِرۡهُمۡ يَوۡمَ ٱلۡأٓزِفَةِ إِذِ ٱلۡقُلُوبُ لَدَى ٱلۡحَنَاجِرِ كَٰظِمِينَۚ مَا لِلظَّٰلِمِينَ مِنۡ حَمِيمٖ وَلَا شَفِيعٖ يُطَاعُ ١٨
Hem haber ver onlara o yaklaşan felâket gününü: o dem ki yürekler gırtlaklara dayanmış yutkunur da yutkunurlar: zalimler için: ne ısınacak bir hısım vardır, ne dinlenecek bir şefi.
Onları yaklaşan gün ile uyar. O zaman ki; yürekler ağızlara gelecek, tasadan yutkunacaklar. Zalimlerin ne dostu, ne de dinlenecek şefaatçısı olur.
Yaklaşmakta olan gün konusunda onları uyar. O gün yürekler gam ve tasa ile dolu, (sanki) gırtlaklara dayanmıştır. Zalimlerin ne sıcak bir dostu, ne de sözü dinlenir bir şefaatçisi vardır.
Onlara o yakın günün tehlikesini anlat. O zaman yürekleri — gamla dolu ve herkes ebsem olarak — ta gırtlakların yanındadır. Zaalimlerin ne müşfik bir yakın, ne de (şefaati) dinlenebilecek bir aracısı yokdur.
Ey Muhammed! Onları yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları yaklaşan Kıyamet günü ile uyar. Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenecek şefaatçisi olur.
يَعۡلَمُ خَآئِنَةَ ٱلۡأَعۡيُنِ وَمَا تُخۡفِي ٱلصُّدُورُ ١٩
Gözlerin hâin bakışını da bilir, gönüllerin gizlediğini de.
O; gözlerin hainliğini ve göğüslerin gizlediğini bilir.
Allah, gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.
(Allah) gözlerin haain bakışını, göğüslerin gizleyeceği herşey'i bilir.
Allah gözlerin hainliğini ve gönüllerin gizlediğini bilir.
وَٱللَّهُ يَقۡضِي بِٱلۡحَقِّۖ وَٱلَّذِينَ يَدۡعُونَ مِن دُونِهِۦ لَا يَقۡضُونَ بِشَيۡءٍۗ إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡبَصِيرُ ٢٠
Allah Hakk’ı yerine getirir, onların ondan başka yalvardıkları ise hiç bir şeyi yerine getiremezler, çünkü Allah’dır hakkıyla işiten gören.
Allah; hak ile hükmeder. O'nu bırakıp da taptıkları ise hiç bir şeye hükmedemez. Şüphesiz ki Allah; Semi'dir, Basir'dir.
Allah, hak ve adâletle hükmeder. Allah’tan başka taptıkları ise hiçbir hükümde bulunamazlar. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.
Allah, hak (ve adalet) le hükmeder. Onu bırakıb tapdıkları ise hiçbir şey'e hükm etmezler. Şübhesiz Allah, O, (bunların sözlerini) hakkıyla işiden, (yapdıklarını) kemâliyle görendir.
Allah adaletle hükmeder. O'ndan başka çağırdıkları tanrılar ise, hiçbir şeye hükmedemezler. Çünkü işiten, gören yalnız Allah'tır.
۞ أَوَلَمۡ يَسِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَيَنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلَّذِينَ كَانُواْ مِن قَبۡلِهِمۡۚ كَانُواْ هُمۡ أَشَدَّ مِنۡهُمۡ قُوَّةٗ وَءَاثَارٗا فِي ٱلۡأَرۡضِ فَأَخَذَهُمُ ٱللَّهُ بِذُنُوبِهِمۡ وَمَا كَانَ لَهُم مِّنَ ٱللَّهِ مِن وَاقٖ ٢١
Yer yüzünde bir gezmediler de mi? Baksalar a kendilerinden evvelkilerin akıbeti nasıl olmuş? Onlar, gerek kuvvetçe ve gerek arzda asarca kendilerinden daha çetin idiler, öyle iken Allah onları günahlariyle tuttu alıverdi ve kendilerine Allah’dan bir koruyucu bulunmadı.
Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki; kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğunu görsünler? Onlar; kendilerinden daha kuvvetli ve yeryüzünde daha çok eser bırakan kimselerdi. Allah; onları günahlarıyla yakalayıverdi. Allah'a karşı onları koruyan yoktur.
Onlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü ve yeryüzündeki eserleri daha üstündü. Böyle iken Allah, günahları sebebiyle onları yakaladı. Onları Allah’ın azabından koruyacak hiç kimse olmadı.
Onlar yer (yüzün) de gezib dolaşmadılar mı ki kendilerinden evvelkilerin akıbetinin nice olduğuna baksınlar? Onlar kuvvet ve yer (yüzün) deki eserleri i'tibariyle bunlardan daha üstündü. Böyle iken Allah onları günâhları yüzünden yakaladı. Onları Allah (ın azabın) dan bir koruyan da olmadı.
Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden önce gelenlerin sonunun nasıl olduğunu görsünler. Onlar kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Fakat Allah, onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın azabından koruyan da olmadı.
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ كَانَت تَّأۡتِيهِمۡ رُسُلُهُم بِٱلۡبَيِّنَٰتِ فَكَفَرُواْ فَأَخَذَهُمُ ٱللَّهُۚ إِنَّهُۥ قَوِيّٞ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ ٢٢
O, şundan idi ki onlara Resuller’i beyyinelerle geliyorlardı da küfrettiler, Allah da tuttu kendilerini alıverdi, çünkü onun kuvveti çok, ıkabı şiddetlidir.
Bu; peygamberleri kendilerine apaçık mucizelerle geldiğinde inkar etmelerindendir. Allah da onları yakalayıverdi. Muhakkak ki O; kuvvetlidir, cezalandırması pek şiddetlidir.
Bunun sebebi şu idi: Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da onlar inkâr ediyorlardı. Bu yüzden Allah da onları yakalayıverdi. Şüphesiz O, güçlüdür, cezası da çok şiddetlidir.
Bunun sebebi şu idi: (Çünkü) peygamberleri kendilerine apaçık mu'cizeler getire dursun, onlar küfretdiler. Allah da kendilerini tutub yakalayıverdi. Çünkü O, herşey'e kaadirdir, azâbı pek çetindir.
Çünkü onlar öyle kimselerdir ki, elçileri onlara açık belgeler getirdiği halde kabul etmemişlerdi. Bu yüzden Allah onları yakaladı. Zira O üstündür, cezası çetin olandır.