بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَمَن يَكْسِبْ خَطِيٓـَٔةً أَوْ إِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِهِۦ بَرِيٓـًٔا فَقَدِ ٱحْتَمَلَ بُهْتَٰنًا وَإِثْمًا مُّبِينًا ﴿١١٢

Kim, bir hata veya bir günah işler de sonra onu bir suçsuzun üstüne atarsa; şüphesiz iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.

— İbni Kesir

وَلَوْلَا فَضْلُ ٱللَّهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُۥ لَهَمَّت طَّآئِفَةٌ مِّنْهُمْ أَن يُضِلُّوكَ وَمَا يُضِلُّونَ إِلَّآ أَنفُسَهُمْۖ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِن شَىْءٍۚ وَأَنزَلَ ٱللَّهُ عَلَيْكَ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُن تَعْلَمُۚ وَكَانَ فَضْلُ ٱللَّهِ عَلَيْكَ عَظِيمًا ﴿١١٣

Eğer Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinde olmasaydı; onlardan bir takımı seni saptırmaya çalışırdı. Halbuki onlar, kendilerinden başkalarını saptıramazlar. Sana da bir zarar veremezler. Allah, sana kitabı ve hikmeti indirmiş, bilmediğini öğretmiştir. Ve Allah'ın senin üzerindeki lütfu çok büyük olmuştur.

— İbni Kesir

لَّا خَيْرَ فِى كَثِيرٍ مِّن نَّجْوَىٰهُمْ إِلَّا مَنْ أَمَرَ بِصَدَقَةٍ أَوْ مَعْرُوفٍ أَوْ إِصْلَٰحٍۭ بَيْنَ ٱلنَّاسِۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ ٱبْتِغَآءَ مَرْضَاتِ ٱللَّهِ فَسَوْفَ نُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا ﴿١١٤

Onların fısıldaşmalarının bir çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, yahut ma'rufu emretmeyi ve insanların arasını düzeltmeyi emreden başka. Kim Allah'ın rızasını arayarak böyle yaparsa; Biz, ona çok büyük bir ecir vereceğiz.

— İbni Kesir

وَمَن يُشَاقِقِ ٱلرَّسُولَ مِنۢ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ ٱلْهُدَىٰ وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَبِيلِ ٱلْمُؤْمِنِينَ نُوَلِّهِۦ مَا تَوَلَّىٰ وَنُصْلِهِۦ جَهَنَّمَۖ وَسَآءَتْ مَصِيرًا ﴿١١٥

Kim, kendisine doğru yol apaçık belli olduktan sonra, peygambere karşı gelir, mü'minlerin yolundan başakasına uyup giderse; onu döndüğü yolda bırakırız. Kendisini cehenneme koyarız. Ne kötü dönüş yeridir orası.

— İbni Kesir

إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِۦ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَٰلِكَ لِمَن يَشَآءُۚ وَمَن يُشْرِكْ بِٱللَّهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَٰلًۢا بَعِيدًا ﴿١١٦

Elbette Allah; kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Kim, Allah'a şirk koşarsa; çok uzak bir dalalete düşmüş olur.

— İbni Kesir

إِن يَدْعُونَ مِن دُونِهِۦٓ إِلَّآ إِنَٰثًا وَإِن يَدْعُونَ إِلَّا شَيْطَٰنًا مَّرِيدًا ﴿١١٧

Onu bırakıp da yalnız dişi putlara tapıyorlar. Aslında onlar, inatçı şeytandan başkasına tapmıyorlar.

— İbni Kesir

لَّعَنَهُ ٱللَّهُۘ وَقَالَ لَأَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَصِيبًا مَّفْرُوضًا ﴿١١٨

Allah; ona la'net etsin. O dedi ki: Celal'in hakkı için, kullarından muayyen bir pay alacağım.

— İbni Kesir

وَلَأُضِلَّنَّهُمْ وَلَأُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَءَامُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ ءَاذَانَ ٱلْأَنْعَٰمِ وَلَءَامُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ ٱللَّهِۚ وَمَن يَتَّخِذِ ٱلشَّيْطَٰنَ وَلِيًّا مِّن دُونِ ٱللَّهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُّبِينًا ﴿١١٩

Onları mutlaka saptıracağım, olmayacak kuruntulara boğacağım. Onlara emredeceğim; davarların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim; Allah'ın yaratışını değiştirecekler. Allah'ı bırakıp şeytanı dost edinen kimse; şüphesiz açıktan açığa kayba uğramıştır.

— İbni Kesir

يَعِدُهُمْ وَيُمَنِّيهِمْۖ وَمَا يَعِدُهُمُ ٱلشَّيْطَٰنُ إِلَّا غُرُورًا ﴿١٢٠

Şeytan onlara vaad ediyor, kuruntulara düşürüyor. Şeytanın kendilerine vaad ettikleri, aldatmaktan başka birşey değildir.

— İbni Kesir

أُوْلَٰٓئِكَ مَأْوَىٰهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَحِيصًا ﴿١٢١

Onların varacağı yer, cehennemdir. Oradan kaçacak yer de bulamayacaklardır.

— İbni Kesir

وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّٰتٍ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَآ أَبَدًاۖ وَعْدَ ٱللَّهِ حَقًّاۚ وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ ٱللَّهِ قِيلًا ﴿١٢٢

İman edip salih ameller işleyenlere gelince; Biz, onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. İşte Allah'ın gerçek vaadi. Allah'dan daha doğru sözlü kim olabilir?

— İbni Kesir

AYARLAR