بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قُرْءَانًا عَرَبِيًّا غَيْرَ ذِى عِوَجٍ لَّعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ ٢٨
Bir Kur'an ki pürüzsüz bir arabî, gerek ki korunsunlar.
Eğriliği bulunmayan arabça bir Kur'an'dır. Belki sakınırlar.
Biz onu, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur’an olarak indirdik.
(Onu her türlü) tenakuz ve ihtilâf dan âzâde, dosdoğru, Arabca bir Kur'an olarak (indirdik). Tâki (küfürden) sakınsınlar.
O, pürüzsüz Arapça Kur'an'dır. Belki sakınırlar.
ضَرَبَ ٱللَّهُ مَثَلًا رَّجُلًا فِيهِ شُرَكَآءُ مُتَشَٰكِسُونَ وَرَجُلًا سَلَمًا لِّرَجُلٍ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلًاۚ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ٢٩
Allah şunu bir mesel yapmıştır: bir adam, onda bir takım ortaklar var, hırçın hırçın çekiştirip duruyorlar, bir adam da selâmetle bir adamın, hiç bu ikisinin hal-ü şanı bir olur mu? Hamd Allah’ın’dır, fakat pek çokları bilmezler.
Allah, bir misal verir: Bir adamın, huysuz ve birbirleriyle ortak birkaç efendisi var. Bir adamın da tek bir efendisi var. Bu ikisi bir olur mu hiç? Hamd; Allah'a mahsustur; ama onların çoğu bilmezler.
Allah, birbiriyle çekişen ortak sahipleri bulunan bir (köle) adam ile yalnızca bir kişiye ait olan bir (köle) adamı örnek verdi. Bu iki adamın durumu hiç, bir olur mu? Hamd Allah’a mahsustur. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.
Kendisinde, birbirine sertlik ve geçimsizlik gösteren (bir çok) ortaklar (ın hakkı) bulunan bir adamla (bir köle ile) yalınız bir kişinin adamı (kölesi) olan diğer birini Allah (müşrikle müvahhid hakkında) bir misâl olarak irâd etmişdir. Bu ikisinin haali bir olur mu? (Bütün) hamd Allaha mahsusdur. Fakat onların çoğu bilmezler.
Allah şöyle bir misal verdi: Birbiriyle çekişen bir çok ortakların sahip olduğu bir adam (yani köle) ile yalnız bir kişiye bağlı olan bir adam. Şimdi bu ikisinin durumu bir oluyor mu? Hamd yalnız Allah'a mahsustur; fakat çokları bilmiyor.
إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ ٣٠
Elbet sen öleceksin ve elbet onlar da ölecekler.
Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler.
(Ey Muhammed!) Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir.
Muhakkak sen de öleceksin (Habîbim), onlar da elbet ölecekler.
Sen de öleceksin onlar da ölecekler.
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ عِندَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ ٣١
Sonra siz muhakkak Rabbiniz’in huzurunda muhakemeye duruşacaksınız.
Sonra siz, kıyamet günü Rabbınızın huzurunda duruşmaya çıkacaksınız.
Sonra şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme edileceksiniz.
Sonra (ey insanlar), şübhesiz, siz de Rabbinizin huzuurunda muhaakemeye durulacaksınız.
Sonra siz, kıyamet günü, Rabb'inizin huzurunda muhakeme olacaksınız.
فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَذَبَ عَلَى ٱللَّهِ وَكَذَّبَ بِٱلصِّدْقِ إِذْ جَآءَهُۥٓۚ أَلَيْسَ فِى جَهَنَّمَ مَثْوًى لِّلْكَٰفِرِينَ ٣٢
Artık o kimseden daha zalim (daha haksız) kim olabilir ki Allah üzerine yalan söylemiş, doğruyu da kendisine geldiği vakit tekzib eylemiştir, cehennemde değil midir mevkii kâfirlerin.
Allah'a karşı yalan söyleyenden ve kendisine gelmiş olan gerçeği yalan sayandan daha zalim kimdir? Kafirler için cehennemde bir karargah olmaz olur mu?
Kim, Allah’a karşı yalan uyduran ve kendisine geldiğinde, doğruyu (Kur’an’ı) yalanlayandan daha zalimdir? Cehennemde kâfirler için kalacak bir yer mi yok!?
(Böyle iken) Allaha karşı yalan söyleyenden, sıdk (-u hakıykat) ı — o, kendisine gelir gelmez — tekzîb edenden daha zaalim kimdir? Kâfirler için cehennemde bir karargâh mı yokdur?!
Allah hakkında yalan uyduran ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kâfirlere yetecek kadar yer yok mudur?
وَٱلَّذِى جَآءَ بِٱلصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِهِۦٓۙ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُتَّقُونَ ٣٣
Doğruyu getiren ve onu tasdik eden ise işte onlar korunan müttekıyler.
Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler; işte onlar muttakilerdir.
Dosdoğru Kur’an’ı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar Allah’a karşı gelmekten sakınanlardır.
Sıdk (-u hakıykat) ı getirene ve onu tasdıyk edenlere (mü'minlere) gelince: İşte onlar takvâye erenlerin ta kendileridir.
Gerçeği getirene ve onu doğrulayanlara gelince; «İşte takva sahipleri onlardır.»
لَهُم مَّا يَشَآءُونَ عِندَ رَبِّهِمْۚ ذَٰلِكَ جَزَآءُ ٱلْمُحْسِنِينَ ٣٤
Onlara Rab’lerinin indinde ne dilerlerse var, o işte muhsinlerin cezası.
Rabbları katında diledikleri her şey, onlarındır. Bu, ihsan edenlerin mükafatıdır.
Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik yapanların mükâfatıdır.
Rableri nezdinde dileyecekleri şeyler onlarındır. İşte bu, iyi hareket edenlerin mükâfatıdır.
Onlara, Rabb'lerinin katında diledikleri şeyler vardır; bu, iyilerin mükâfatıdır.
لِيُكَفِّرَ ٱللَّهُ عَنْهُمْ أَسْوَأَ ٱلَّذِى عَمِلُواْ وَيَجْزِيَهُمْ أَجْرَهُم بِأَحْسَنِ ٱلَّذِى كَانُواْ يَعْمَلُونَ ٣٥
Çünkü Allah onların mukaddemâ yaptıkları amelin en kötüsünü bile keffaretle örtüp, işlemekte bulundukları güzel amellerin en güzeline göre ecirlerini kendilerine ihsan edecektir.
Çünkü Allah; onların yaptıklarının en kötüsünü örtecek ve yapmakta olduklarının en güzeliyle karşılığını verecektir.
Allah, işlediklerinin en kötüsünü örtmek ve onlara yaptıklarının en güzeli ile karşılık vermek için (onları böyle mükâfatlandırdı).
Çünkü Allah onların geçmişde yapdıkları en kötü (amel ve hareketleri bile) örtecek, yapmakda olduklarının en güzeliyle mükâfatlarını ihsan edecekdir.
Zira Allah, onların yaptıkları kötülükleri örter; onlara, yaptıkları iyiliğin en güzel karşılığı verilir.
أَلَيْسَ ٱللَّهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۥۖ وَيُخَوِّفُونَكَ بِٱلَّذِينَ مِن دُونِهِۦۚ وَمَن يُضْلِلِ ٱللَّهُ فَمَا لَهُۥ مِنْ هَادٍ ٣٦
Allah kuluna kâfî değil mi? Durmuşlar da seni ondan beridekilerle korkutuyorlar, her kimi ki Allah şaşırtır artık ona hidayet edecek yoktur.
Allah, kuluna kafi değil mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa; onu hidayete erdirecek yoktur.
Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.
Allah, kuluna kâfi değil mi? Seni (Habîbim) Ondan başkalarıyle korkutuyorlar. Allah kimi sapdırırsa onun yolunu bir doğrultucu yokdur.
Allah, kuluna yetmez mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa onu artık doğru yola ileten olmaz.
وَمَن يَهْدِ ٱللَّهُ فَمَا لَهُۥ مِن مُّضِلٍّۗ أَلَيْسَ ٱللَّهُ بِعَزِيزٍ ذِى ٱنتِقَامٍ ٣٧
Her kime de Allah hidayet verir onu da şaşırtacak yoktur, bir intikamı var Aziz değil mi Allah?
Allah, kimi de hidayete erdirirse; onu saptıracak yoktur. Allah; Aziz, intikam sahibi değil midir?
Allah, kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir?
Allah kime de hidâyet ederse onu bir sapdırıcı yokdur. Allah (düşmanlarına karşı) intikaam saahibi, (emrinde) mutlak bir gaalib değil midir?
Allah kime de doğru yolu gösterirse; artık onu şaşırtan olmaz. Allah, galip ve öç alan değil mi?
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ ٱللَّهُۚ قُلْ أَفَرَءَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ إِنْ أَرَادَنِىَ ٱللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَٰشِفَٰتُ ضُرِّهِۦٓ أَوْ أَرَادَنِى بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَٰتُ رَحْمَتِهِۦۚ قُلْ حَسْبِىَ ٱللَّهُۖ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ ٱلْمُتَوَكِّلُونَ ٣٨
Celâlim Hakk’ı için sorsan onlara: o gökleri ve yeri kim yarattı? Elbette şüphesiz Allah diyecekler, de ki: o halde gördünüz a o Allah’dan başka çağırdıklarınızı, eğer Allah bana bir keder murad ederse onlar kederini açabilirler mi? Yâhud bana bir rahmet murad ederse onlar onun rahmetini tutabilirler mi? De ki: Allah bana yeter, hep ona dayanır mütevekkil olanlar.
Andolsun ki; onlara: Gökleri ve yeri yaratan kimdir? diye sorsan; muhakkak, Allah'tır, diyecekler. De ki: Öyleyse söyleyin bakalım; Allah, bana bir zarar vermek istese, O'nu bırakıp da taptıklarınız O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi? De ki: Allah, bana yeter. Tevekkül edenler O'na tevekkül ederler.
Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette, “Allah”, derler. De ki: “Peki söyleyin bakalım? Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah’ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar O’nun rahmetini engelleyebilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül ederler.”
Andolsun, onlara: «O gökleri, o yeri kim yaratdı?» (diye) sorarsan muhakkak «Allah» diyecekler. De ki: «O halde bana haber verin. Allah bana herhangi bir zarar dilerse sizin Allâhı bırakıb da tapdıklarınız Onun bu zararını giderebilici midirler? Yahud (Allah) bana bir rahmet dilerse onlar Onun bu rahmetini tutabilici midirler»? De ki: «Bana Allah yeter. Güvenib dayanacaklar da ancak Ona güvenib dayanır (lar)».
Ey Muhammed! Andolsun ki, onlara, «Gökleri ve yeri yaratan kimdir?» diye sorsan; «Allah'dır» derler. De ki: «Öyleyse bana bildirin; Allah bana zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, O'nun rahmetini önleyebilir mi?» De ki: «Allah bana yeter. Dayananlar O'na dayanır.»