بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

إِنَّا زَيَّنَّا ٱلسَّمَآءَ ٱلدُّنْيَا بِزِينَةٍ ٱلْكَوَاكِبِ ﴿٦

Doğrusu Biz; dünya göğünü bir süsle, yıldızlarla süsledik.

— İbni Kesir

وَحِفْظًا مِّن كُلِّ شَيْطَٰنٍ مَّارِدٍ ﴿٧

Ve onu inatçı her şeytandan koruduk.

— İbni Kesir

لَّا يَسَّمَّعُونَ إِلَى ٱلْمَلَإِ ٱلْأَعْلَىٰ وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ ﴿٨

Onlar Mele-i Ala'yı dinleyemezler ve her yönden sürülerek atılırlar.

— İbni Kesir

دُحُورًاۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ ﴿٩

Kovularak. Ve onlar için sürekli bir azab vardır.

— İbni Kesir

إِلَّا مَنْ خَطِفَ ٱلْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُۥ شِهَابٌ ثَاقِبٌ ﴿١٠

Ancak çalıp çırpan olursa; onu da hemen delip geçen yakıcı bir alev takib eder.

— İbni Kesir

فَٱسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَآۚ إِنَّا خَلَقْنَٰهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍۭ ﴿١١

Onlara sor; yaratış bakımından kendileri mi daha zordur, yoksa bizim yaratmış olduklarımız mı? Doğrusu Biz; onları cıvık bir çamurdan yarattık.

— İbni Kesir

بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ ﴿١٢

Hayır, sen; şaşırıp kaldın, onlarsa alay edip duruyorlar.

— İbni Kesir

وَإِذَا ذُكِّرُواْ لَا يَذْكُرُونَ ﴿١٣

Kendilerine öğüt verildiğinde ise öğüt dinlemezler.

— İbni Kesir

وَإِذَا رَأَوْاْ ءَايَةً يَسْتَسْخِرُونَ ﴿١٤

Bir ayet gördüklerinde, onu eğlenceye alırlar.

— İbni Kesir

وَقَالُوٓاْ إِنْ هَٰذَآ إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿١٥

Ve derler ki: Bu, ancak apaçık bir büyüdür.

— İbni Kesir

أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ ﴿١٦

Öldüğümüzde, toprak ve kemik olduğumuzda mı, biz mi, diriltileceğiz?

— İbni Kesir

AYARLAR