بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
يسٓ ﴿١﴾
Ya, Sin.
وَٱلْقُرْءَانِ ٱلْحَكِيمِ ﴿٢﴾
Kur'an-ı Hakim'e andolsun ki;
إِنَّكَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿٣﴾
Sen, elbette gönderilmiş peygamberlerdensin,
عَلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ ﴿٤﴾
Sırat-ı Müstakim üzere.
تَنزِيلَ ٱلْعَزِيزِ ٱلرَّحِيمِ ﴿٥﴾
Bu; Aziz, Rahim'in indirmesidir.
لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّآ أُنذِرَ ءَابَآؤُهُمْ فَهُمْ غَٰفِلُونَ ﴿٦﴾
Babaları uyarılmadığından gaflet içinde kalmış bir kavmi uyarman için.
لَقَدْ حَقَّ ٱلْقَوْلُ عَلَىٰٓ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿٧﴾
Andolsun ki; onların, çoğunun üzerine, söz hak olmuştur. Onlar, artık iman etmezler.
إِنَّا جَعَلْنَا فِىٓ أَعْنَٰقِهِمْ أَغْلَٰلًا فَهِىَ إِلَى ٱلْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ ﴿٨﴾
Doğrusu Biz; onların boyunlarına, çenelerine kadar varan demir halkaları geçirdik. Bunun için artık başları yukarı kalkıktır.
وَجَعَلْنَا مِنۢ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَٰهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ ﴿٩﴾
Önlerinden bir sed ve arkalarından da bir sed çekmişizdir. Gözlerini perdelemişizdir. Bu yüzden artık göremezler.
وَسَوَآءٌ عَلَيْهِمْ ءَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ ﴿١٠﴾
Onları ister korkut, ister korkutma; onlar için birdir, iman etmezler.