بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَقِفُوهُمْۖ إِنَّهُم مَّسْـُٔولُونَ ﴿٢٤

«Onları habsedin. Çünkü onlar mes'uldürler».

— Hasan Basri Çantay

مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ ﴿٢٥

«Size ne oldu? Birbirinize yardım etmiyorsunuz ya»!

— Hasan Basri Çantay

بَلْ هُمُ ٱلْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ ﴿٢٦

Hayır, bugün onlar (zilletle) boyun eğmişlerdir.

— Hasan Basri Çantay

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَآءَلُونَ ﴿٢٧

Onlardan kimi kimine yönelib birbirini mes'ûl tutmıya kalkışırlar.

— Hasan Basri Çantay

قَالُوٓاْ إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ ٱلْيَمِينِ ﴿٢٨

«Hakıykat siz, derler, biz sağdan (suret-i hakdan) gelirdiniz».

— Hasan Basri Çantay

قَالُواْ بَل لَّمْ تَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ ﴿٢٩

(Metbu'ları da:) «Hayır, siz (esasen) îman ediciler değildiniz», derler,

— Hasan Basri Çantay

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَٰنٍۭۖ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَٰغِينَ ﴿٣٠

«Ve bizim size karşı bir haakimiyyetimiz de yokdu. Bil'akis siz (de bizim gibi) azgınlar güruhu idiniz».

— Hasan Basri Çantay

فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَآۖ إِنَّا لَذَآئِقُونَ ﴿٣١

«Onun için Rabbimizin sözü (azâbı) üstümüze hak olmuşdur. Şübhesiz (azabımızı) tadıcılarız (tadacağız).

— Hasan Basri Çantay

فَأَغْوَيْنَٰكُمْ إِنَّا كُنَّا غَٰوِينَ ﴿٣٢

«Çünkü biz de sizi (büsbütün) başdan çıkardık. Zîrâ biz de azgın kimselerdik».

— Hasan Basri Çantay

فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِى ٱلْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿٣٣

Artık şübhe yok ki bunlar o gün azâbda ortakdırlar.

— Hasan Basri Çantay

إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِٱلْمُجْرِمِينَ ﴿٣٤

Biz (diğer) günahkârlara (da) muhakkak böyle yapacağız.

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR