بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَقِفُوهُمْۖ إِنَّهُم مَّسْـُٔولُونَ ﴿٢٤

(22-24) Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.”

— Diyanet İşleri

مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ ﴿٢٥

Onlara, “Ne diye yardımlaşmıyorsunuz?” denir.

— Diyanet İşleri

بَلْ هُمُ ٱلْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ ﴿٢٦

Hayır, onlar bugün teslim olmuş kimselerdir.

— Diyanet İşleri

وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ يَتَسَآءَلُونَ ﴿٢٧

Birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler).

— Diyanet İşleri

قَالُوٓاْ إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ ٱلْيَمِينِ ﴿٢٨

Şöyle derler: “Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.”

— Diyanet İşleri

قَالُواْ بَل لَّمْ تَكُونُواْ مُؤْمِنِينَ ﴿٢٩

Diğerleri de onlara şöyle derler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz.”

— Diyanet İşleri

وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَٰنٍۭۖ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَٰغِينَ ﴿٣٠

“Bizim, sizin üzerinizde hiçbir hâkimiyetimiz yoktu. Hatta siz azgın bir kavimdiniz.”

— Diyanet İşleri

فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَآۖ إِنَّا لَذَآئِقُونَ ﴿٣١

“Artık Rabbimizin sözü (azap) bizim hakkımızda gerçekleşti. Biz onu mutlaka tadacağız.”

— Diyanet İşleri

فَأَغْوَيْنَٰكُمْ إِنَّا كُنَّا غَٰوِينَ ﴿٣٢

“Evet, biz sizi saptırdık. Çünkü biz de sapkın kimselerdik.”

— Diyanet İşleri

فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِى ٱلْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ ﴿٣٣

Artık onlar o gün azapta ortaktırlar.

— Diyanet İşleri

إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفْعَلُ بِٱلْمُجْرِمِينَ ﴿٣٤

İşte biz suçlulara böyle yaparız.

— Diyanet İşleri

AYARLAR