بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَإِنَّكُمۡ لَتَمُرُّونَ عَلَيۡهِم مُّصۡبِحِينَ ١٣٧
Ve siz elbette onlara uğrar ve üzerinden geçerseniz, sabahleyin.
Doğrusu siz, sabahleyin onlara uğrar üzerlerinden geçersiniz.
(137-138) Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
(137-138) Elbet siz de sabah ve akşam onlar (ın yurdların) a uğruyorsunuz. Haalâ akıllanmayacak mısınız?.
Ey insanlar! Sabahleyin onların yanından geçip gidiyorsunuz.
وَبِٱلَّيۡلِۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ ١٣٨
Ve geceleyin, ya akıl edip de düşünmez misiniz.
Geceleyin de. Hala akletmez misiniz?
(137-138) Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ düşünmeyecek misiniz?
(137-138) Elbet siz de sabah ve akşam onlar (ın yurdların) a uğruyorsunuz. Haalâ akıllanmayacak mısınız?.
Ve geceleyin. Düşünmüyor musunuz?
وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ١٣٩
Şüphesiz Yunüs de o mürselînden.
Muhakkak ki Yunus da peygamberlerdendi.
Şüphesiz Yûnus da peygamberlerdendi.
Yunus da hiç şübhesiz gönderilen peygamberlerdendi.
Yunus da gönderilen peygamberlerdendi.
إِذۡ أَبَقَ إِلَى ٱلۡفُلۡكِ ٱلۡمَشۡحُونِ ١٤٠
Hani bir vakit dolu gemiye kaçmıştı.
Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti.
Hani o, dolu bir gemiye kaçmışdı.
Dolu bir gemiye kaçmıştı.
فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنَ ٱلۡمُدۡحَضِينَ ١٤١
Kur'a çekmişti de kaydırılanlardan olmuştu.
Kur'a çekmişti de yenilenlerden olmuştu.
Gemidekilerle kur’a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu.
Derken kur'a çekmiş (ler) di de mağlûblardan olmuşdu.
Gemide olanlar arasında kura çekilmişti de yenilenlerden olmuştu, bu sebepten denize atılmıştı.
فَٱلۡتَقَمَهُ ٱلۡحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٞ ١٤٢
Derken kendisi balık yuttu melâmette idi.
Yenilgiye uğramışken, bir balık yutmuştu onu.
Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu.
O, kınanmış bir halde iken kendisini hemen balık yutmuşdu.
Yunus kendini kınarken, balık onu yutmuştu.
فَلَوۡلَآ أَنَّهُۥ كَانَ مِنَ ٱلۡمُسَبِّحِينَ ١٤٣
Eğer çok tesbih edenlerden olmasa idi.
Eğer o, tesbih edenlerden olmasaydı.
(143-144) Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.
Eğer çok tesbîh edenlerden olmasaydı,
Eğer Allah'ı tesbih edenlerden olmasaydı.
لَلَبِثَ فِي بَطۡنِهِۦٓ إِلَىٰ يَوۡمِ يُبۡعَثُونَ ١٤٤
Her halde ba'solunacakları güne kadar onun karnında kalırdı.
Tekrar diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı.
(143-144) Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.
Her halde (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar onun karnında kalıb gitmişdi.
İnsanların yeniden dirileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.
۞ فَنَبَذۡنَٰهُ بِٱلۡعَرَآءِ وَهُوَ سَقِيمٞ ١٤٥
Hemen biz onu alana attık hasta idi.
Rahatsız bir halde iken Biz, onu açıklık bir yere attık.
Derken biz onu hasta bir hâlde sahile attık.
İşte biz onu, kendisi de hasta olarak, açık bir yere (çıkarıb) bırakdık.
Biz de onu halsiz bir durumda ağaçsız çıplak bir yere attık.
وَأَنۢبَتۡنَا عَلَيۡهِ شَجَرَةٗ مِّن يَقۡطِينٖ ١٤٦
Ve üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.
Ve onun için geniş yapraklı bir bitki yetiştirdik.
Üzerine geniş yapraklı bir ağaç bitirdik.
Üzerine sakı olmayan cinsden (gölgelik) bir nebat bitirdik.
Üzerine gölge yapması için geniş yapraklı bitki yetiştirdik.
وَأَرۡسَلۡنَٰهُ إِلَىٰ مِاْئَةِ أَلۡفٍ أَوۡ يَزِيدُونَ ١٤٧
Ve onu yüz bine Resul gönderdik ve hattâ artıyorlardı.
Onu yüz bin veya daha fazlasına elçi gönderdik.
Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik.
Onu yüz bine peygamber gönderdik. Hattâ artıyorlardı da.
Ve onu yüz bin insan ya da daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.